"Zamanı gelince ortaya çıkar "Biz buradayız" deriz!"
"Zamanı gelince ortaya çıkar "Biz buradayız" deriz!"
Özlem Buğday Yağmur, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdi.
Haber Giriş Tarihi: 03.04.2018 14:41
Haber Güncellenme Tarihi: 03.04.2018 14:41
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.lodoshaber.com
Nisan ayının röportaj konuğu Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar...
Mustafa Dündar'la, önce insanın içini açan, sonra özendiren ve en nihayetinde "ben bu hayata çok ama çok geç gelmişim" diye hayıflandıran, o nasıl muhteşem bir yapıdır öyle... Sümbüllü Bahçe Konağı'nda buluştuk.
Aslında Mustafa Dündar'la insanın aklını başından alan o konakta yaptığım ikinci röportaj bu. Konak aynı konak, ama bu kez karşımda bir öncekinden epey farklı bir Belediye Başkanı var.
Mesela, "vatandaş Mustafa Dündar, Belediye Başkanı Mustafa Dündar'ı nasıl buluyor?" diye sorduğumda beğendiğini, desteklediğini ve eleştirecek bir yön bulamadığını söylüyor.
Düşünün ki, "Keşke"si bile yok!
Ama cakasından ya da kibirden değil. Asla değil. Öyle buluyor, öyle değerlendiriyor. Öyle olduğu için de böyle anlatıyor.
Dediğim gibi, söyleşi süresince, ne sorduysam yanıtlayan samimi bir Belediye Başkanı vardı karşımda.
O kadar ki...
Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali ile birlikte potansiyel Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Ankara'ya davet edildiği ve sonuçta Bursa'ya yine Osmangazi Belediye Başkanı olarak döndüğü süreci anlatırken, "Neden olmadı diye düşünüyor insan. Aslında bizde bıyık da vardı, üç çocuk da vardı. Hatta bende fazladan iki de torun vardı ama olmadı." Deyişindeki doğallığa bayılıyor insan.
Pekii ya bundan sonrası?
Yaklaşan seçimlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı olmayı istiyor mu?
Elbette istiyor. Gerçekten istiyor.
Ama hırsla, tutkuyla değil. "Nihai karar merciidir" dediği Ankara'nın kapısını aşındıracak kadar değil!
Zamanı gelince ortaya çıkacak. "Biz buradayız" diyecek.
Olursa olur.
Olmazsa da yine "nasip" diyecek...
*
Öte yandan Mustafa Dündar'la bizi buluşturan Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü sevgili Gülşah Cebelli Öncel ve Osmangazi Belediyesi Özel Kalem Müdürü Orhan Mollasalih'e teşekkür ediyorum.
Özlem Buğday Yağmur röportajı...
* Sorular zor olsun mu? Ne dersiniz?
Nasıl istersen... Kitabın ortasından sor!
* Peki... Vatandaş Mustafa Dündar, Belediye Başkanı Mustafa Dündar'a dışarıdan baksa O'nu nasıl bulur? Başarılı mı? Başarısız mı? İdare eder mi? Hangisi?..
Başarılı...
* Tek kelimeyle "başarılı"? Bu kadar kesin ve emin bir yorum?
Kendime yani Belediye Başkanı Mustafa Dündar'a dışarıdan baktığım zaman, işini seven, işine sadık, işinin getirdiği sorumluluğu bilen, vatandaşa hesap verebilen bir Belediye Başkanı görüyorum.
* Beğeniyorsunuz yani?
Beğeniyorum.
* Hiç mi eleştirmiyorsunuz?
Eleştirilecek bir yönünü bulamıyorum.
* O derece?..
Gerçekten bir eleştiri bulamıyorum. Yalan yok bizde. Neyse onu söyleriz.
* Keşke'niz var mı?
Keşkemiz yok.
* Şunu şöyle yapsaydım... Şunu yapmasaydım..?
Yok. Neden keşke yok?
* Neden yok?
Ben bir şeyi yapayım diye bir şey söz konusu değil. Yani şu an muhabbet arasında bir şey aklıma geldi, ben şunu yapayım dediğin zaman "keşke olmasaydı" dersin. Muhabbet arasında bir şey aklına gelebilir, şunu yapalım dersin ama bunu yaparken yine de oturup düşünürsün, tartışırsın, çalışma arkadaşlarına sorarsın. Yaparsak ne olur, yapmazsak ne olur? Dersin. O şekilde yaptığın için keşke olmaz. İstediğin sonuç tam olabilir mi? O ayrı bir konu. Bir işi yaparken bir hedefin vardır, maksimum bir hedef vardır, belki maksimum hedefe ulaşamayabilirsin. Ama konuşarak, tartışarak, fikir alarak yaptığın için "keşke" olmaz.
* Eleştiri yok, keşke yok, tam memnuniyet var. Bu durumda size göre Başkanlığınız süresince yaptığınız en önemli, en başarılı hizmet hangisi?
Biz sorun ve eksiklikleri tespit ettikten sonra geçen dönem mesela otoparklar dedik, pazar yerleri dedik, bu konuda bir imza attık. Kalıcı eserler yaptık, bir algı oluşturduk. Yani bizim görev sürecimizle birlikte otopark Bursa'nın gündemine girdi. Kapalı pazar yerleri Bursa'nın gündemine girdi. Yeterli mi? Yeterli değil tabii. Ama tarihi bir şehirde, Türkiye'nin en eski şehirlerinden birinde, en büyük ilçesinde sorunların tümünü çözmek zor. Ki büyüyen bir şehir aynı zamanda. Ama dediğim gibi, maksimum hedefe ulaşamasan bile maksimuma yakın hedeflere ulaşmış oluyorsun. Osmangazi geçmiş dönemde, hatta son 50 yılda plansız büyüyen bir şehir! İşte biz bu çerçevede baktığımızda, Hamitler, Güneştepe, Yunuseli bölgesindeki şehircilik bizim eserimizdir. Şu an orada kaçak yapılaşma değil, planlı bir yapılaşmanın ortaya çıktığını görüyoruz. Planlarda 146 bin nüfus öngörülen o bölgede şu an 32 bin daireye oturma izni verdik, ruhsat verdik. 32 bin daireyi 4 ile çarptığımızda 128 bin yapar. Yani biz 130 bin kişilik bir şehir inşa ettik. Nasıl bir şehir bu? Çarpık yapılaşması olmayan, planların odağında bir şehir. Orada tüm altyapı hizmetleri var. Şehre uygun bir yaşam var. Otoparklar, pazar alanları, sosyal donatı alanları... Hepsinin olduğu bir şehir ortaya çıktı. Bu Bursa için bir kazançtır. Yine aynı şekilde Demirtaş bölgesi... 2009'da 16 bin olan nüfus şu an 85 bine çıkmıştır. Ve orada da kaçak olmayan bir yapılaşma var. Sorun var mı? Planlardan kaynaklanan sorunlar vardır. Çünkü o şekilde yapılmış, hızlı bir gelişim göstermiş. Hamitler, Güneştepe ve Yunuseli bölgesinde ben 150 bin kişilik bir şehir inşa ediyorsam, Bursa için şehircilik adına bir kazançtır. Geçmişten bugüne, 150 bin kişilik değil, 50 bin kişilik planlı bir şehir yapılmış olsaydı belki şu anda Bursa'nın çarpık yapılaşmasını konuşuyor olmazdık. Kentsel dönüşümden kaynaklanan sıkıntılar bugün olmayacaktı.
* Bursa'da kentsel dönüşüm adı altında uygulanan sistemi nasıl buluyorsunuz?
Şimdi kentsel dönüşüm algısı herkese göre farklı. Vatandaş farklı bakar, kamu farklı bakar. Şehirlere göre değişen bir uygulama olabilir.
* Mustafa Dündar nasıl bakar?
Hamitler bölgesi kentsel gelişim bölgesidir. Biz orada bir rezerv alanı oluşturarak yeni bir kent inşa ettik. Bursa merkeze dışarıdan çok göç yok. Şehir içerisinden hareketlerle orada yeni bir yapılanma oldu. Yeni konutlara Bursa'dakiler taşındı. Demirtaş da aynı şekilde. Soğanlı'yı yaptık. Soğanlı'yı yapma sebebimiz de, son 50 yılda plansız yapılaşmanın olduğu bölgeyi örnek bir bölge haline getirmekti. Şimdi tabii herkesin bir bakış açısı vardır. "Buraya kentsel dönüşüm giriyor, benim yerim kıymetlendi, ben daha fazla nasıl alabilirim?" mantığında olanlar da vardır. Diğer taraftan "oh ne iyi oldu. En azından devletin, belediyenin vesilesi ile bizi sağlam konutlara geçirdiler" diye düşünenler de vardır. Sorunu çözemeyen miraslı binalar vardır. Herkesin farklı yaklaşımı vardır.
* Pekii ya Doğanbey? Gördükçe ne hissediyorsunuz?
Ne hissediyorum diye bir şey yok. Bu dönüşüm yapılmış.
* İşte yapılmış da nasıl yapılmış?
Sonuçta kimse Doğanbey'i güzel bulmuyor. Kötü bir görüntü şehir merkezinde! Ama niye böyle oldu diye bunu irdelemek, konuşmak lazım.
* Aynen öyle. Niye böyle oldu?
Biz vatandaşlarla son görüşmeleri yaparken hak sahipleriyle metrekare fiyatı 850 liradan anlaşma sağlandı. Yani şimdi diyelim 50 metre senin orada hakkın var ama aldığın daire 100 metre. Kalan 50 metreyi ödemek için 850 liradan hak sahibine o hak verildi. Ama TOKİ aynı tarihte kendine düşen daireyi metrekaresi 1500 liradan satışa çıkardı. 1600 liradan satışlar oldu. Yani şimdi bu dengesizliği ortaya koymuş oluyor.
* Peki şu an ne yapmak lazım?
Şimdi Bursa'nın onlarca sorunu varken "ben Doğanbey'de şunu keserim, yıkarım" demek abesle iştigaldir ve bir işe yaramaz. Şehre bir katkı sağlamaz. Yapılacak başka ve öncelikli işler vardır. O işleri tamamladığın zaman bir şey yapılacaksa kendiliğinden oraya sıra gelir zaten. Yapılmış, geçmiş, gitmiş. Kalkıp şimdi bunun üzerinden politika yapmanın şehre çok fazla katkısı yok. Bakın, bizim mimarimiz yok. Türkiye şu anda bence kendi mimarisini geliştiriyor artık.
* Kentleşmeyi de bilmiyoruz.
"Beton ve demir son yüz yılın en önemli buluşudur" derler. Betonla, demirin uyumlu kullanımıyla her şey sağlam. Biz işte ona bakarak kibrit kutusu evler yaptık. Apartmanı da öyle yaptık, tek katlıyı da öyle yaptık. Tabii bu yapılırken hiç kimse estetik düşünmedi. Örneğin bu binaya baktığımızda, Cumhuriyet Dönemi eserlerinden... Bir estetik var. Bir ruh var. Burada huzur buluyorsun, nefes alıyorsun. Niye? Burası senin yaşam yerin. Bursa'da en yüksek fiyata satılan bir daireye gidin. En büyük salonu 30-35 metrekaredir. Oturma odasına bir koltuk takımını sığdıramazsın. Bizim ihtiyacımız nedir? Bizim kültürümüz nedir, inancımız nedir? Yani Türk Milleti nasıl bir evde oturur? O farklı bir cevaptır, Bursa'daki insanlar nasıl bir evde oturur? Bu farklıdır. Herkesin, her ailenin farklı yapısı vardır.
Sadece Doğanbey değil, yüksek katlı modern rezidanslarda oturmak da bana göre değil. Sosyal bir yön yok. İnsanlar arasında iletişim yok. Ben Ankara'ya gittim Milletvekili olduktan sonra. Bir katta 4 dairesi olan 10 katlı bir apartmanda kaldık. Çocuklarım bahçede hangi çocukla oynadıysa biz de o çocukların ailesiyle komşuluk yapabildik. Diğer komşularla çok fazla diyaloğumuz olmadı. Bursa'da 8 daireli bir apartmanda oturdum, yine aynı şekilde; çocuklarım sokakta hangi dairenin çocuğuyla oynadıysa o aileyle diyalog kurdum. Karşı komşumla diyalog kuramadım. Yani bu şehir hayatı ve bu tarz bir yapılaşma bizim kültürümüze uymuyor. Mesela Hamitler bölgesinde yapılaşma genelde 5 katlı. 5 katın üzerinde iletişim kopuyor. 5 katlı yapılarda insanlar birbirini tanıyor, diyalog kurabiliyor. Mesela komünist ülkelerde görüyorsun ya çok katlı binalar... Elektrik kesildiğini düşünün. Jeneratör mazotla çalışıyor. Mazot da bitti! Gerisini düşün. Bunlar benim hafsalamın almadığı şeyler. Allah göstermesin.
* Bir süre önce Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe istifa ettirildi ve yerine Belediye Başkanı olarak Alinur Aktaş getirildi. Siz de potansiyel Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Ankara'ya çağrılan isimlerdendiniz. Nasıldı o süreç? Çağrıldığınızda ve sonuç açıklandığında ne hissettiniz?
Genel Merkez bizi Büyükşehir kategorisine alıp çağırdı. Giderken Büyükşehir Başkan adayı olarak gittik oraya biz.
* "Oldu bu iş!" dediniz mi?
Ben her şarta göre hazırımdır. Çok havaya girmem. Ama Bursa'nın Büyükşehir Belediye Başkanı olmak tabii ki onurlu bir görevdir. Belediye Başkanlığı zordur ama keyiflidir. Çünkü bir şey üretirsin. Vatandaşla iç içe olursun. Yaptığının karşılığını görürsün. İyi veya kötü geri dönüşünü alırsın. Şehirle bir bütünleşmen vardır. Bursa büyük bir ailedir, Osmangazi büyük bir ailedir. Bu ailenin içerisinden bir fert olduğunu hissedersin. Ben Milletvekilliği de yaptım. Milletvekilliğinde de yine halkın içerisindeydik. Ancak o çok farklı, Belediye Başkanlığı çok farklı.
* Hangisini daha çok sevdiniz?
Tabii ki Belediye Başkanlığı... Büyük ailenin bir ferdisin. Bunu yaşıyorsun. Tabii şimdi Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra tüm Bursa adına bir görev olacak. Onurlu bir görev olmuş olurdu ama nasip değilmiş. Biz yine Osmangazi'de görevimize devam ediyoruz. Onun için bir sıkıntı yok.
* Ankara'ya Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gittiniz, Osmangazi Belediye Başkanlığı'na devam eden Mustafa Dündar olarak döndünüz. Karar açıklandığında içiniz burkuldu mu?
Tabii... Neden olmadı diye düşünüyor insan. Aslında bizde bıyık da vardı, üç çocuk da vardı ama olmadı. Hatta bende fazladan iki de torun vardı.
* (Bu yanıtın üzerine epey süren bir gülme krizine girdiğim için toparlanmam zaman aldı) Allah da sizi güldürsün.
Ben Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali'ye de dedim: "Sakal, bıyık yok sende. O yüzden kaybettin. Bende çocukların yanı sıra torunlar var. Ben de belki bu yüzden kaybettim." Ondan sonra Edebali de sakal bıraktı.
* Evet, bu dönem bilhassa İktidar Partisi'ne mensup siyasilerde sakal bırakma eğilimi var?
Bence yakışıyorsa bıraksın tabii insanlar. Hakikaten bazılarına yakışıyor. Ama 80 öncesinde olduğu gibi bıyık, sakal siyasi bir simge olmamalı.
* Bu sürecin neticesinde İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı oldu ve hemen akabinde, kendi ifadeleri neticesinde görüldü ki, inanılmaz borç yükü altındaki bir Belediye devraldı.
Evet, iş yapan kurumlarda borç vardır. Ticarette de böyledir. Tabii bunun dengeli olması önemli. 2009'da biz göreve geldiğimizde de benzeri söz konusuydu. Sizin gibi gazeteci arkadaşlar, "Osmangazi Belediyesi'nin borcu ne kadar?" dedi. 93 trilyondu o günün şartlarında. Ben bunu dile getirdikten sonra Recep Başkan (Dönemin Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe) rahatsız oldu! Ondan sonra da ben bu durumu pek ifade etmedim. Bir iş yapıyorsun sonuçta. Borç olacaktır.
* Şu an kredi kullanamıyor Büyükşehir Belediyesi. En büyük sorun bu galiba değil mi?
...!!!???
* Bu soru çok mu zor oldu?
O kadar takip etmiyorum. "Kredi kullanamıyoruz" diyor Alinur Başkan. Ama bir şekilde sistemi götürüyor.
* Mustafa Dündar'ın bundan sonraki siyasi hedefinde ne var?
Bizde hedef daraltma diye bir şey yok. Bizim önümüz açıktır. Çok büyük tutku olmaz. Biz işimizin başındayız. Zamanı gelince ortaya çıkarız, "Biz buradayız" deriz. Kimseden icazet almaya da gerek yok Elhamdülillah. Biz 2002'de partinin kuruluşuna katıldık, taşın altına elimizi koyduk. Hep beraber bu partiyi iktidara taşıdık. O günden bugüne varız.
* Bundan sonra?
Bundan sonra ortamı takip ediyoruz. Ya nasip...
* Mustafa Dündar Büyükşehir Belediye Başkanı olmayı ne kadar istiyor?
Ankara derse ki, "sen bunu yapacaksın!" yaparız. Ankara derse ki, "yeter Başkan, sen dinlen!" geçer dinleniriz.
* Ankara'nın dediği olur?..
Genel Merkez sonuçta. Karar mercii orası. Ama biz yorgan, döşek yapıp da Ankara'nın kapısında, "İlle biz bunu isteriz" diye beklemeyiz.
* Talepkar olmazsınız?
Tavrımızı ortaya koyarız. Ama "ille bunu yapalım" diye yorgan döşek, Ankara'da yatma gibi bir durumumuz olmaz.
* Yatanlar var mı?
Demek ki var! Bakın, Ankara çok yönlü inceliyor. Kamuoyunu iyi takip ediyor. Herkes her şeyi biliyor. Yaptıklarımız ortada. Şimdi biz bir dönem milletvekilliği yaptık. İki dönemdir belediye başkanıyız. Bizi Bursa dışından bile herkes az çok bilir, tanır. Ankara senin yaptığın işleri bilir, Belediye'deki faaliyetlerini bilir. Sürekli anketler yapıyor.
* Bu anket sonuçları Genel Merkez'den size yansıyor mu? "İyi gidiyorsunuz! Düşüyorsunuz, dikkat edin!" gibi...
Söylüyorlar. Biz de anket yaptırıyoruz.
* Ne çıkıyor sonuç genelde?
Çok iyi çıkıyor. Ama bir de şu var tabii, anket yapan firma sana yapıyor diye çok iyi gösteriyorsa onu bilemezsin.
* İşte ne kadar gerçekçi o anketler?
Şimdi mesela sen bizim vatandaşa sorsan "hangi partiye oy verdin?" diye söylemez. Ama anket yapan firma profesyonelse bunu bir şekilde söyletiyor. Yoksa rastgele anketlerle doğru sonuç alınmaz. Bizim parti en az 3 farklı firmaya yaptırır bu tür işleri. Sağlamasını yaptırır. Değişik kişilerden fikir alır. Hem Genel Merkez anketinde, hem kendi anketimizde iyi gidiyoruz. Mesela Genel Merkez'in bir anketi vardı; "Başkan'ı nerede gördün?" diye soruyordu.
* Sizi nerede görmüşler?
"Evimde beni ziyaret etti" diyor. Böyle metropol bir kentte vatandaşın evinde başkanı görmesi çok önemli bir olaydır. "Başkanı nerede gördün?" "Sokakta gördüm, pazarda gördüm, Belediye'de gördüm. Evimde beni ziyaret etti" diyor. "Mahallemde gördüm" diyor. Bu çok önemlidir. Biz çok fazla Belediye'de durmayız. Osmangazi Belediyesi Türkiye'nin en güçlü, en ciddi belediyesidir. Bizim görevimiz koordinasyonu sağlamak, vatandaşla diyalog kurmak, sıkıntı ve sorunları tespit ederek onları çözmek.
* MHP'li Belediye Meclis Üyesi Cemil Aydın peşinizi hiç bırakmıyor? Çok fena bir muhalif!
Evet. Cemil Aydın çok çalışıyor. Ben çok net bir adamım. Yeter ki karşımdaki samimi olsun. Farklı niyetler olmasın. Cemil Aydın hakikaten çalışır. Geçen dönemden beri çalışır. Gezer, bir konuyu bulur, gündeme getirir, Meclis'te konuşur. İşini iyi yapan bir arkadaşımızdır. Bursa ile ilgili konuları bulur, gündeme taşır. Onu takdir ederim yani.
Tabii... Biz de bazı şeyleri görmüş oluyoruz. Ama bazen politika da yapar. O çizgiyi biz ayarlarız. Sonuçta görevini yerine getirmiş oluyor. Muhalefetin görevi odur. Bir yerde bir şey varsa bunu ortaya koyar. Cemil Bey'in kendisine has bir üslubu var. Tebrik ediyoruz kendisini.
* Bursa'da su nereden içilir? Siz nereden içiyorsunuz? Çeşmeden içiyor musunuz? Allah aşkına çok net yanıt istiyorum.
"Bursa'da su çeşmeden içilir" sözünü diyen benim aslında.
* Nasıl yani? Bu cümlenin mucidi siz misiniz?
Milletvekili iken Amerika'ya gittik. Amerika'ya giderken Büyükelçilik'te bize broşürler verdiler. Broşürlerde diyor ki; "Amerika'nın her tarafında suyu çeşmeden güvenle içebilirsiniz." Bu o devletin insanlara verdiği güvencedir. Çok iddialı bir şeydir.
* Çok iddialı..!
Belediye Başkanı olduktan sonra konu gündeme geldi. Dedim ki, "Bursa Evliya Çelebi'nin 'sudan ibarettir' dediği bir şehir. Bursa'da su çeşmeden niye içilmesin?" Bazı arkadaşlar "evet biz içiyoruz" falan dediler. Sonra bunun çekimini yaptılar. Beni çekmediler o ayrı. Bursa'da böyle olması lazım.
* Suyu gerçekten çeşmeden içiyor musunuz?
Tabii, çeşmeden içiyoruz.
* Peki o görüntüler ortaya çıktığında? Envai çeşit muhteviyatıyla baraja akan dereleri görünce çeşmeye şöyle ters ters baktığınız olmuyor mu?
Şimdi şöyle; orasını ben gidip incelemedim. Benim konum değil. Büyükşehir, BUSKİ gidip incelemiştir. İncelemesi de lazım. Varsa böyle bir şey müdahale etmesi lazım. Çünkü su önemli! Bu güvenceyi BUSKİ'nin, Büyükşehir'in vermesi lazım. Sonuçta sular bir şekilde ilaçlamadan geçerek geliyor çeşmelere. Ancak hazır su da alıyoruz. Onu da söyleyeyim.
DEVLET CEMAATLERE SINIR KOYMALI!
"15 Temmuz'u kimse düşünemezdi. Darbe girişimi! Yani işgal girişimi! Türkiye değişik dönemlerde ihtilaller yaşadı. İhtilale benzeyen bir şey değil ki bu! Vatandaşı taramış! Bu nasıl bir şeydir? Tanklar Boğaz Köprüsü'nü kesmiş. Allah Allah! Nedir bu? Diye düşünüyorsun. Başbakanımızın "bu bir kalkışmadır!" açıklaması ve sonrasında da Cumhurbaşkanımızın "sokaklara, meydanlara çıkın" demesi ile harekete geçtik."
* Bu ülke 15 Temmuz'da çok ciddi bir Darbe Kalkışması yaşadı?
Darbe değil. işgal kalkışması! Bu 30 - 40 yıllık bir süreç. Çok basit bir süreç de değil. Biz hep şunu deriz, "ülkemiz çok önemli bir stratejik konumda!" Bu hakikaten de böyle. Hiçbir Kuzey Avrupa ülkesine kimsenin gittiği yok. İngiltere her tarafa burnunu sokar, ama kendi en yukarıdadır. Oraya gidip kimse bir şey karıştırmaz. Oysa Türkiye gerçekten çok önemli bir stratejik konumda. Bakın, bu insanlar bir şekilde okullara girmişler, okullar açmışlar, emniyete, askere, sızmışlar! Her tarafa girmişler. Tabii bunlar parti ayrımı da gözetmemişler. Her tarafta var. Ve bunların senin göremediğin belli politikası var. Belli hedefleri var. Geçmişe bakacak olursak... Yani şimdi çok masumane, çok insancıl bir talep için sana gelebilir o kişiler. Örneğin eğitim meselesinde yardım ister. Ama şimdi tüm her şeyi birleştirip baktığın zaman işte bu 15 Temmuz işgal girişimine geliyor olay. Bunları tam olarak görme zamanı 15 Temmuz'du. Mesela biz yurtdışı gezilere gittiğimizde illa ki onlardan bir insan vardır, bir okulu vardır. Okullarına gidersin. Milletvekilleri ile Moldovya'ya gittik mesela. Okullarını gördük. Adı cemaat ama bakıyorsun okullarında dine dair hiçbir şey yok! Bunlar hep insanın aklına şüphe getiren şeylerdi. Sen sözüm ona Hoca'sın! N'oluyor yani, ne alakan var? Orada hastanesini kurmuş, yurdunu kurmuş, öğrencileri topluyor getiriyor. Ve her ülkede nasıl bu kadar kolay okul açabiliyorsun?
* O dönemde bu şüpheleriniz varken, "bu yapının ardında farklı bir şey var" diye hiç kendi içinizde sorguladınız mı?
Onlarla benim sıkı bir diyaloğum hiç olmadı. O safa hiç yakın olmadım. Ancak şüphe ile baktım tabii. Öğrencilere soru çalarak, üniversite sınavında başarılı olmasını sağlamak, onları istediği okullara yerleştirmek... Düşünün soruları çalmış! Belki o zaman çoğu kişi üniversiteyi kazanmak için dershanesine gitti. "Ben işe girerim belki" diye düşünen olmuştur. Şimdi şimdi çıkıyor her şey ortaya. Bu konu ile mücadele gerçekten çök önemli. Devlet kendisini yapılandırdığı zaman, hedeflerini, ilkelerini ortaya koyduğu zaman gerisi kolay. İşte şu an askerimizin Afrin'de sağlamış olduğu başarı... 30 yıldır, 40 yıldır süren bu terör belası Türkiye içinde bitti. Hatta geçenlerde bir İngiliz kanalı "Türkiye'de şehirlerde patlama olmuyor" diye anlatmaya başladı. Onların inlerine girip oyunlarını bozduk. Geçenlerde Mete Yarar burada konferansa geldi, orada izledik. Orada, surlarla çevrilmiş kale yapılmış, o hendekleri filan gösteriyor. 100 kilometreden uzun tüneller... Bunu ne için, kimin için yaparsın? Büyük bir bütçe aktarılmış! Harekat yapılmasa orası saldırı merkezi olacaktı Türkiye'ye! Şehirlerdeki o bombalamalar belki devam edecekti.
* Ya FETÖ? FETÖ ile mücadele?
Dediğim gibi, sen kendi içinde temizlemişsen bunları, mücadeleni ona göre yaparsın. "Afrin'i alacağız dedik" aldık! Cumhurbaşkanımız şimdi Münbiç'i işaret ediyor. İnşallah orası da temizlenecek. Amerika'nın ne işi var Suriye'de? On bin kilometre öteden güvenliğini gerekçe göstererek geliyor!
* Mustafa Dündar şunu diyebiliyor mu: Devletin yönetim kademelerindeki hiçbir noktada, hiçbir cemaat, tarikat unsuruna yer verilemeli! Devlet, devlet olmalı?..
Aynen. Devlet devlet olmalı! Cemaatlere sınırını koymalı! Kardeşim, ticareti micareti olmaz bu işin! 15 Temmuz nöbetlerinde buradayız (Şehreküstü Meydanı'nı gösteriyor) Partimizin eski Milletvekillerinden Niyazi Pakyürek'i bilirsin, demokrasi nöbetine katılmış başka arkadaşlarla birlikte oturmuş. Onları görünce, "tamam, cemaat bu kardeşim, bundan sonra başka cemaat olmaz!" dedim. Al sana bir cemaat... Otur sohbetin yap. "Ama şu adamı buraya sokayım veya şu ticari işletmeyi açayım, buradan para kazanayım..." Bu olmaz! Parayı n'apacaksın sen? Bir yerde evin varsa, bir odan varsa gelip nasihatini yap. Cemaat budur.
* Mustafa Dündar'ın FETÖ konusundaki kırılma tarihi nedir?
17-25 Aralık! 15 Temmuz'u kimse düşünemezdi. Darbe girişimi! Yani işgal girişimi! Türkiye değişik dönemlerde ihtilaller yaşadı. İhtilale benzeyen bir şey değil ki bu! Vatandaşı taramış! Bu nasıl bir şeydir?
* Darbe Grişimi'ni nasıl öğrendiniz? Daha da önemlisi ne hissettiniz?
Evdeydim. Televizyonda tanklar Boğaz Köprüsü'nü kesmiş. Allah Allah! Nedir bu? Diye düşünüyorsun. Başbakanımızın "bu bir kalkışmadır!" açıklaması ve sonrasında da Cumhurbaşkanımızın "sokaklara, meydanlara çıkın" demesi ile harekete geçtik.
* Korktunuz mu?
Ne korkacaksın? Zaten olağanüstü bir durum. Çoluk çocuk sokaklara, meydanlara indik. Çok şükür bu millet sağduyusu ile bu işe el koydu.
* Son olarak yaşlılık hayalleriniz nedir? Birgün gelip de şu siyaseti noktalayacağım ve şöyle bir hayat istiyorum dediğiniz bir kaçış planınız var mı?
Benim evimin bahçesi var. Mesela bir seram var, marul ektim, şimdi yeni domates fidanları geldi onları ekeceğiz. Biz memur değiliz. Avukatız. Sürekli çalışma vardır bizde. Emekli olma düşüncesi olmaz. Öyle bir anlayış yok yapımızda. Diyelim Belediye Başkanlığı da bitti. Avukatız, açarız büromuzu, otururuz orada. Canımız sıkılırsa, gideriz bahçede çiçek ekeriz. Anlayacağın, emeklilik düşüncem yok benim.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
"Zamanı gelince ortaya çıkar "Biz buradayız" deriz!"
Özlem Buğday Yağmur, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdi.
Nisan ayının röportaj konuğu Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar...
Mustafa Dündar'la, önce insanın içini açan, sonra özendiren ve en nihayetinde "ben bu hayata çok ama çok geç gelmişim" diye hayıflandıran, o nasıl muhteşem bir yapıdır öyle... Sümbüllü Bahçe Konağı'nda buluştuk.
Aslında Mustafa Dündar'la insanın aklını başından alan o konakta yaptığım ikinci röportaj bu. Konak aynı konak, ama bu kez karşımda bir öncekinden epey farklı bir Belediye Başkanı var.
Nasıl desem...
Çok daha net, çok daha dobra ve çok daha samimi.
Başlarken, "Zor soru sorayım mı?" dedim. "Nasıl istersen. Kitabın ortasından sor!" dedi.
Ben de sordum.
Mesela, "vatandaş Mustafa Dündar, Belediye Başkanı Mustafa Dündar'ı nasıl buluyor?" diye sorduğumda beğendiğini, desteklediğini ve eleştirecek bir yön bulamadığını söylüyor.
Düşünün ki, "Keşke"si bile yok!
Ama cakasından ya da kibirden değil. Asla değil. Öyle buluyor, öyle değerlendiriyor. Öyle olduğu için de böyle anlatıyor.
Dediğim gibi, söyleşi süresince, ne sorduysam yanıtlayan samimi bir Belediye Başkanı vardı karşımda.
O kadar ki...
Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali ile birlikte potansiyel Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Ankara'ya davet edildiği ve sonuçta Bursa'ya yine Osmangazi Belediye Başkanı olarak döndüğü süreci anlatırken, "Neden olmadı diye düşünüyor insan. Aslında bizde bıyık da vardı, üç çocuk da vardı. Hatta bende fazladan iki de torun vardı ama olmadı." Deyişindeki doğallığa bayılıyor insan.
Pekii ya bundan sonrası?
Yaklaşan seçimlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı olmayı istiyor mu?
Elbette istiyor. Gerçekten istiyor.
Ama hırsla, tutkuyla değil. "Nihai karar merciidir" dediği Ankara'nın kapısını aşındıracak kadar değil!
Zamanı gelince ortaya çıkacak. "Biz buradayız" diyecek.
Olursa olur.
Olmazsa da yine "nasip" diyecek...
*
Öte yandan Mustafa Dündar'la bizi buluşturan Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü sevgili Gülşah Cebelli Öncel ve Osmangazi Belediyesi Özel Kalem Müdürü Orhan Mollasalih'e teşekkür ediyorum.
Özlem Buğday Yağmur röportajı...
* Sorular zor olsun mu? Ne dersiniz?
Nasıl istersen... Kitabın ortasından sor!
* Peki... Vatandaş Mustafa Dündar, Belediye Başkanı Mustafa Dündar'a dışarıdan baksa O'nu nasıl bulur? Başarılı mı? Başarısız mı? İdare eder mi? Hangisi?..
Başarılı...
* Tek kelimeyle "başarılı"? Bu kadar kesin ve emin bir yorum?
Kendime yani Belediye Başkanı Mustafa Dündar'a dışarıdan baktığım zaman, işini seven, işine sadık, işinin getirdiği sorumluluğu bilen, vatandaşa hesap verebilen bir Belediye Başkanı görüyorum.
* Beğeniyorsunuz yani?
Beğeniyorum.
* Hiç mi eleştirmiyorsunuz?
Eleştirilecek bir yönünü bulamıyorum.
* O derece?..
Gerçekten bir eleştiri bulamıyorum. Yalan yok bizde. Neyse onu söyleriz.
* Keşke'niz var mı?
Keşkemiz yok.
* Şunu şöyle yapsaydım... Şunu yapmasaydım..?
Yok. Neden keşke yok?
* Neden yok?
Ben bir şeyi yapayım diye bir şey söz konusu değil. Yani şu an muhabbet arasında bir şey aklıma geldi, ben şunu yapayım dediğin zaman "keşke olmasaydı" dersin. Muhabbet arasında bir şey aklına gelebilir, şunu yapalım dersin ama bunu yaparken yine de oturup düşünürsün, tartışırsın, çalışma arkadaşlarına sorarsın. Yaparsak ne olur, yapmazsak ne olur? Dersin. O şekilde yaptığın için keşke olmaz. İstediğin sonuç tam olabilir mi? O ayrı bir konu. Bir işi yaparken bir hedefin vardır, maksimum bir hedef vardır, belki maksimum hedefe ulaşamayabilirsin. Ama konuşarak, tartışarak, fikir alarak yaptığın için "keşke" olmaz.
* Eleştiri yok, keşke yok, tam memnuniyet var. Bu durumda size göre Başkanlığınız süresince yaptığınız en önemli, en başarılı hizmet hangisi?
Biz sorun ve eksiklikleri tespit ettikten sonra geçen dönem mesela otoparklar dedik, pazar yerleri dedik, bu konuda bir imza attık. Kalıcı eserler yaptık, bir algı oluşturduk. Yani bizim görev sürecimizle birlikte otopark Bursa'nın gündemine girdi. Kapalı pazar yerleri Bursa'nın gündemine girdi. Yeterli mi? Yeterli değil tabii. Ama tarihi bir şehirde, Türkiye'nin en eski şehirlerinden birinde, en büyük ilçesinde sorunların tümünü çözmek zor. Ki büyüyen bir şehir aynı zamanda. Ama dediğim gibi, maksimum hedefe ulaşamasan bile maksimuma yakın hedeflere ulaşmış oluyorsun. Osmangazi geçmiş dönemde, hatta son 50 yılda plansız büyüyen bir şehir! İşte biz bu çerçevede baktığımızda, Hamitler, Güneştepe, Yunuseli bölgesindeki şehircilik bizim eserimizdir. Şu an orada kaçak yapılaşma değil, planlı bir yapılaşmanın ortaya çıktığını görüyoruz. Planlarda 146 bin nüfus öngörülen o bölgede şu an 32 bin daireye oturma izni verdik, ruhsat verdik. 32 bin daireyi 4 ile çarptığımızda 128 bin yapar. Yani biz 130 bin kişilik bir şehir inşa ettik. Nasıl bir şehir bu? Çarpık yapılaşması olmayan, planların odağında bir şehir. Orada tüm altyapı hizmetleri var. Şehre uygun bir yaşam var. Otoparklar, pazar alanları, sosyal donatı alanları... Hepsinin olduğu bir şehir ortaya çıktı. Bu Bursa için bir kazançtır. Yine aynı şekilde Demirtaş bölgesi... 2009'da 16 bin olan nüfus şu an 85 bine çıkmıştır. Ve orada da kaçak olmayan bir yapılaşma var. Sorun var mı? Planlardan kaynaklanan sorunlar vardır. Çünkü o şekilde yapılmış, hızlı bir gelişim göstermiş. Hamitler, Güneştepe ve Yunuseli bölgesinde ben 150 bin kişilik bir şehir inşa ediyorsam, Bursa için şehircilik adına bir kazançtır. Geçmişten bugüne, 150 bin kişilik değil, 50 bin kişilik planlı bir şehir yapılmış olsaydı belki şu anda Bursa'nın çarpık yapılaşmasını konuşuyor olmazdık. Kentsel dönüşümden kaynaklanan sıkıntılar bugün olmayacaktı.
* Bursa'da kentsel dönüşüm adı altında uygulanan sistemi nasıl buluyorsunuz?
Şimdi kentsel dönüşüm algısı herkese göre farklı. Vatandaş farklı bakar, kamu farklı bakar. Şehirlere göre değişen bir uygulama olabilir.
* Mustafa Dündar nasıl bakar?
Hamitler bölgesi kentsel gelişim bölgesidir. Biz orada bir rezerv alanı oluşturarak yeni bir kent inşa ettik. Bursa merkeze dışarıdan çok göç yok. Şehir içerisinden hareketlerle orada yeni bir yapılanma oldu. Yeni konutlara Bursa'dakiler taşındı. Demirtaş da aynı şekilde. Soğanlı'yı yaptık. Soğanlı'yı yapma sebebimiz de, son 50 yılda plansız yapılaşmanın olduğu bölgeyi örnek bir bölge haline getirmekti. Şimdi tabii herkesin bir bakış açısı vardır. "Buraya kentsel dönüşüm giriyor, benim yerim kıymetlendi, ben daha fazla nasıl alabilirim?" mantığında olanlar da vardır. Diğer taraftan "oh ne iyi oldu. En azından devletin, belediyenin vesilesi ile bizi sağlam konutlara geçirdiler" diye düşünenler de vardır. Sorunu çözemeyen miraslı binalar vardır. Herkesin farklı yaklaşımı vardır.
* Pekii ya Doğanbey? Gördükçe ne hissediyorsunuz?
Ne hissediyorum diye bir şey yok. Bu dönüşüm yapılmış.
* İşte yapılmış da nasıl yapılmış?
Sonuçta kimse Doğanbey'i güzel bulmuyor. Kötü bir görüntü şehir merkezinde! Ama niye böyle oldu diye bunu irdelemek, konuşmak lazım.
* Aynen öyle. Niye böyle oldu?
Biz vatandaşlarla son görüşmeleri yaparken hak sahipleriyle metrekare fiyatı 850 liradan anlaşma sağlandı. Yani şimdi diyelim 50 metre senin orada hakkın var ama aldığın daire 100 metre. Kalan 50 metreyi ödemek için 850 liradan hak sahibine o hak verildi. Ama TOKİ aynı tarihte kendine düşen daireyi metrekaresi 1500 liradan satışa çıkardı. 1600 liradan satışlar oldu. Yani şimdi bu dengesizliği ortaya koymuş oluyor.
* Peki şu an ne yapmak lazım?
Şimdi Bursa'nın onlarca sorunu varken "ben Doğanbey'de şunu keserim, yıkarım" demek abesle iştigaldir ve bir işe yaramaz. Şehre bir katkı sağlamaz. Yapılacak başka ve öncelikli işler vardır. O işleri tamamladığın zaman bir şey yapılacaksa kendiliğinden oraya sıra gelir zaten. Yapılmış, geçmiş, gitmiş. Kalkıp şimdi bunun üzerinden politika yapmanın şehre çok fazla katkısı yok. Bakın, bizim mimarimiz yok. Türkiye şu anda bence kendi mimarisini geliştiriyor artık.
* Kentleşmeyi de bilmiyoruz.
"Beton ve demir son yüz yılın en önemli buluşudur" derler. Betonla, demirin uyumlu kullanımıyla her şey sağlam. Biz işte ona bakarak kibrit kutusu evler yaptık. Apartmanı da öyle yaptık, tek katlıyı da öyle yaptık. Tabii bu yapılırken hiç kimse estetik düşünmedi. Örneğin bu binaya baktığımızda, Cumhuriyet Dönemi eserlerinden... Bir estetik var. Bir ruh var. Burada huzur buluyorsun, nefes alıyorsun. Niye? Burası senin yaşam yerin. Bursa'da en yüksek fiyata satılan bir daireye gidin. En büyük salonu 30-35 metrekaredir. Oturma odasına bir koltuk takımını sığdıramazsın. Bizim ihtiyacımız nedir? Bizim kültürümüz nedir, inancımız nedir? Yani Türk Milleti nasıl bir evde oturur? O farklı bir cevaptır, Bursa'daki insanlar nasıl bir evde oturur? Bu farklıdır. Herkesin, her ailenin farklı yapısı vardır.
* Doğanbey'de oturmak ister miydiniz? Mesela 17. katta?
Hiç düşünmedim.
* Şu an düşünün.
Sadece Doğanbey değil, yüksek katlı modern rezidanslarda oturmak da bana göre değil. Sosyal bir yön yok. İnsanlar arasında iletişim yok. Ben Ankara'ya gittim Milletvekili olduktan sonra. Bir katta 4 dairesi olan 10 katlı bir apartmanda kaldık. Çocuklarım bahçede hangi çocukla oynadıysa biz de o çocukların ailesiyle komşuluk yapabildik. Diğer komşularla çok fazla diyaloğumuz olmadı. Bursa'da 8 daireli bir apartmanda oturdum, yine aynı şekilde; çocuklarım sokakta hangi dairenin çocuğuyla oynadıysa o aileyle diyalog kurdum. Karşı komşumla diyalog kuramadım. Yani bu şehir hayatı ve bu tarz bir yapılaşma bizim kültürümüze uymuyor. Mesela Hamitler bölgesinde yapılaşma genelde 5 katlı. 5 katın üzerinde iletişim kopuyor. 5 katlı yapılarda insanlar birbirini tanıyor, diyalog kurabiliyor. Mesela komünist ülkelerde görüyorsun ya çok katlı binalar... Elektrik kesildiğini düşünün. Jeneratör mazotla çalışıyor. Mazot da bitti! Gerisini düşün. Bunlar benim hafsalamın almadığı şeyler. Allah göstermesin.
* Bir süre önce Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe istifa ettirildi ve yerine Belediye Başkanı olarak Alinur Aktaş getirildi. Siz de potansiyel Büyükşehir Belediye Başkanı olarak Ankara'ya çağrılan isimlerdendiniz. Nasıldı o süreç? Çağrıldığınızda ve sonuç açıklandığında ne hissettiniz?
Genel Merkez bizi Büyükşehir kategorisine alıp çağırdı. Giderken Büyükşehir Başkan adayı olarak gittik oraya biz.
* "Oldu bu iş!" dediniz mi?
Ben her şarta göre hazırımdır. Çok havaya girmem. Ama Bursa'nın Büyükşehir Belediye Başkanı olmak tabii ki onurlu bir görevdir. Belediye Başkanlığı zordur ama keyiflidir. Çünkü bir şey üretirsin. Vatandaşla iç içe olursun. Yaptığının karşılığını görürsün. İyi veya kötü geri dönüşünü alırsın. Şehirle bir bütünleşmen vardır. Bursa büyük bir ailedir, Osmangazi büyük bir ailedir. Bu ailenin içerisinden bir fert olduğunu hissedersin. Ben Milletvekilliği de yaptım. Milletvekilliğinde de yine halkın içerisindeydik. Ancak o çok farklı, Belediye Başkanlığı çok farklı.
* Hangisini daha çok sevdiniz?
Tabii ki Belediye Başkanlığı... Büyük ailenin bir ferdisin. Bunu yaşıyorsun. Tabii şimdi Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra tüm Bursa adına bir görev olacak. Onurlu bir görev olmuş olurdu ama nasip değilmiş. Biz yine Osmangazi'de görevimize devam ediyoruz. Onun için bir sıkıntı yok.
* Ankara'ya Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak gittiniz, Osmangazi Belediye Başkanlığı'na devam eden Mustafa Dündar olarak döndünüz. Karar açıklandığında içiniz burkuldu mu?
Tabii... Neden olmadı diye düşünüyor insan. Aslında bizde bıyık da vardı, üç çocuk da vardı ama olmadı. Hatta bende fazladan iki de torun vardı.
* (Bu yanıtın üzerine epey süren bir gülme krizine girdiğim için toparlanmam zaman aldı) Allah da sizi güldürsün.
Ben Yıldırım Belediye Başkanı İsmail Hakkı Edebali'ye de dedim: "Sakal, bıyık yok sende. O yüzden kaybettin. Bende çocukların yanı sıra torunlar var. Ben de belki bu yüzden kaybettim." Ondan sonra Edebali de sakal bıraktı.
* Evet, bu dönem bilhassa İktidar Partisi'ne mensup siyasilerde sakal bırakma eğilimi var?
Bence yakışıyorsa bıraksın tabii insanlar. Hakikaten bazılarına yakışıyor. Ama 80 öncesinde olduğu gibi bıyık, sakal siyasi bir simge olmamalı.
* Bu sürecin neticesinde İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı oldu ve hemen akabinde, kendi ifadeleri neticesinde görüldü ki, inanılmaz borç yükü altındaki bir Belediye devraldı.
Evet, iş yapan kurumlarda borç vardır. Ticarette de böyledir. Tabii bunun dengeli olması önemli. 2009'da biz göreve geldiğimizde de benzeri söz konusuydu. Sizin gibi gazeteci arkadaşlar, "Osmangazi Belediyesi'nin borcu ne kadar?" dedi. 93 trilyondu o günün şartlarında. Ben bunu dile getirdikten sonra Recep Başkan (Dönemin Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe) rahatsız oldu! Ondan sonra da ben bu durumu pek ifade etmedim. Bir iş yapıyorsun sonuçta. Borç olacaktır.
* Şu an kredi kullanamıyor Büyükşehir Belediyesi. En büyük sorun bu galiba değil mi?
...!!!???
* Bu soru çok mu zor oldu?
O kadar takip etmiyorum. "Kredi kullanamıyoruz" diyor Alinur Başkan. Ama bir şekilde sistemi götürüyor.
* Mustafa Dündar'ın bundan sonraki siyasi hedefinde ne var?
Bizde hedef daraltma diye bir şey yok. Bizim önümüz açıktır. Çok büyük tutku olmaz. Biz işimizin başındayız. Zamanı gelince ortaya çıkarız, "Biz buradayız" deriz. Kimseden icazet almaya da gerek yok Elhamdülillah. Biz 2002'de partinin kuruluşuna katıldık, taşın altına elimizi koyduk. Hep beraber bu partiyi iktidara taşıdık. O günden bugüne varız.
* Bundan sonra?
Bundan sonra ortamı takip ediyoruz. Ya nasip...
* Mustafa Dündar Büyükşehir Belediye Başkanı olmayı ne kadar istiyor?
Ankara derse ki, "sen bunu yapacaksın!" yaparız. Ankara derse ki, "yeter Başkan, sen dinlen!" geçer dinleniriz.
* Ankara'nın dediği olur?..
Genel Merkez sonuçta. Karar mercii orası. Ama biz yorgan, döşek yapıp da Ankara'nın kapısında, "İlle biz bunu isteriz" diye beklemeyiz.
* Talepkar olmazsınız?
Tavrımızı ortaya koyarız. Ama "ille bunu yapalım" diye yorgan döşek, Ankara'da yatma gibi bir durumumuz olmaz.
* Yatanlar var mı?
Demek ki var! Bakın, Ankara çok yönlü inceliyor. Kamuoyunu iyi takip ediyor. Herkes her şeyi biliyor. Yaptıklarımız ortada. Şimdi biz bir dönem milletvekilliği yaptık. İki dönemdir belediye başkanıyız. Bizi Bursa dışından bile herkes az çok bilir, tanır. Ankara senin yaptığın işleri bilir, Belediye'deki faaliyetlerini bilir. Sürekli anketler yapıyor.
* Bu anket sonuçları Genel Merkez'den size yansıyor mu? "İyi gidiyorsunuz! Düşüyorsunuz, dikkat edin!" gibi...
Söylüyorlar. Biz de anket yaptırıyoruz.
* Ne çıkıyor sonuç genelde?
Çok iyi çıkıyor. Ama bir de şu var tabii, anket yapan firma sana yapıyor diye çok iyi gösteriyorsa onu bilemezsin.
* İşte ne kadar gerçekçi o anketler?
Şimdi mesela sen bizim vatandaşa sorsan "hangi partiye oy verdin?" diye söylemez. Ama anket yapan firma profesyonelse bunu bir şekilde söyletiyor. Yoksa rastgele anketlerle doğru sonuç alınmaz. Bizim parti en az 3 farklı firmaya yaptırır bu tür işleri. Sağlamasını yaptırır. Değişik kişilerden fikir alır. Hem Genel Merkez anketinde, hem kendi anketimizde iyi gidiyoruz. Mesela Genel Merkez'in bir anketi vardı; "Başkan'ı nerede gördün?" diye soruyordu.
* Sizi nerede görmüşler?
"Evimde beni ziyaret etti" diyor. Böyle metropol bir kentte vatandaşın evinde başkanı görmesi çok önemli bir olaydır. "Başkanı nerede gördün?" "Sokakta gördüm, pazarda gördüm, Belediye'de gördüm. Evimde beni ziyaret etti" diyor. "Mahallemde gördüm" diyor. Bu çok önemlidir. Biz çok fazla Belediye'de durmayız. Osmangazi Belediyesi Türkiye'nin en güçlü, en ciddi belediyesidir. Bizim görevimiz koordinasyonu sağlamak, vatandaşla diyalog kurmak, sıkıntı ve sorunları tespit ederek onları çözmek.
* MHP'li Belediye Meclis Üyesi Cemil Aydın peşinizi hiç bırakmıyor? Çok fena bir muhalif!
Evet. Cemil Aydın çok çalışıyor. Ben çok net bir adamım. Yeter ki karşımdaki samimi olsun. Farklı niyetler olmasın. Cemil Aydın hakikaten çalışır. Geçen dönemden beri çalışır. Gezer, bir konuyu bulur, gündeme getirir, Meclis'te konuşur. İşini iyi yapan bir arkadaşımızdır. Bursa ile ilgili konuları bulur, gündeme taşır. Onu takdir ederim yani.
* Faydalanıyor musunuz eleştirilerinden, muhalefetinden?
Tabii... Biz de bazı şeyleri görmüş oluyoruz. Ama bazen politika da yapar. O çizgiyi biz ayarlarız. Sonuçta görevini yerine getirmiş oluyor. Muhalefetin görevi odur. Bir yerde bir şey varsa bunu ortaya koyar. Cemil Bey'in kendisine has bir üslubu var. Tebrik ediyoruz kendisini.
* Bursa'da su nereden içilir? Siz nereden içiyorsunuz? Çeşmeden içiyor musunuz? Allah aşkına çok net yanıt istiyorum.
"Bursa'da su çeşmeden içilir" sözünü diyen benim aslında.
* Nasıl yani? Bu cümlenin mucidi siz misiniz?
Milletvekili iken Amerika'ya gittik. Amerika'ya giderken Büyükelçilik'te bize broşürler verdiler. Broşürlerde diyor ki; "Amerika'nın her tarafında suyu çeşmeden güvenle içebilirsiniz." Bu o devletin insanlara verdiği güvencedir. Çok iddialı bir şeydir.
* Çok iddialı..!
Belediye Başkanı olduktan sonra konu gündeme geldi. Dedim ki, "Bursa Evliya Çelebi'nin 'sudan ibarettir' dediği bir şehir. Bursa'da su çeşmeden niye içilmesin?" Bazı arkadaşlar "evet biz içiyoruz" falan dediler. Sonra bunun çekimini yaptılar. Beni çekmediler o ayrı. Bursa'da böyle olması lazım.
* Suyu gerçekten çeşmeden içiyor musunuz?
Tabii, çeşmeden içiyoruz.
* Peki o görüntüler ortaya çıktığında? Envai çeşit muhteviyatıyla baraja akan dereleri görünce çeşmeye şöyle ters ters baktığınız olmuyor mu?
Şimdi şöyle; orasını ben gidip incelemedim. Benim konum değil. Büyükşehir, BUSKİ gidip incelemiştir. İncelemesi de lazım. Varsa böyle bir şey müdahale etmesi lazım. Çünkü su önemli! Bu güvenceyi BUSKİ'nin, Büyükşehir'in vermesi lazım. Sonuçta sular bir şekilde ilaçlamadan geçerek geliyor çeşmelere. Ancak hazır su da alıyoruz. Onu da söyleyeyim.
DEVLET CEMAATLERE SINIR KOYMALI!
"15 Temmuz'u kimse düşünemezdi. Darbe girişimi! Yani işgal girişimi! Türkiye değişik dönemlerde ihtilaller yaşadı. İhtilale benzeyen bir şey değil ki bu! Vatandaşı taramış! Bu nasıl bir şeydir? Tanklar Boğaz Köprüsü'nü kesmiş. Allah Allah! Nedir bu? Diye düşünüyorsun. Başbakanımızın "bu bir kalkışmadır!" açıklaması ve sonrasında da Cumhurbaşkanımızın "sokaklara, meydanlara çıkın" demesi ile harekete geçtik."
* Bu ülke 15 Temmuz'da çok ciddi bir Darbe Kalkışması yaşadı?
Darbe değil. işgal kalkışması! Bu 30 - 40 yıllık bir süreç. Çok basit bir süreç de değil. Biz hep şunu deriz, "ülkemiz çok önemli bir stratejik konumda!" Bu hakikaten de böyle. Hiçbir Kuzey Avrupa ülkesine kimsenin gittiği yok. İngiltere her tarafa burnunu sokar, ama kendi en yukarıdadır. Oraya gidip kimse bir şey karıştırmaz. Oysa Türkiye gerçekten çok önemli bir stratejik konumda. Bakın, bu insanlar bir şekilde okullara girmişler, okullar açmışlar, emniyete, askere, sızmışlar! Her tarafa girmişler. Tabii bunlar parti ayrımı da gözetmemişler. Her tarafta var. Ve bunların senin göremediğin belli politikası var. Belli hedefleri var. Geçmişe bakacak olursak... Yani şimdi çok masumane, çok insancıl bir talep için sana gelebilir o kişiler. Örneğin eğitim meselesinde yardım ister. Ama şimdi tüm her şeyi birleştirip baktığın zaman işte bu 15 Temmuz işgal girişimine geliyor olay. Bunları tam olarak görme zamanı 15 Temmuz'du. Mesela biz yurtdışı gezilere gittiğimizde illa ki onlardan bir insan vardır, bir okulu vardır. Okullarına gidersin. Milletvekilleri ile Moldovya'ya gittik mesela. Okullarını gördük. Adı cemaat ama bakıyorsun okullarında dine dair hiçbir şey yok! Bunlar hep insanın aklına şüphe getiren şeylerdi. Sen sözüm ona Hoca'sın! N'oluyor yani, ne alakan var? Orada hastanesini kurmuş, yurdunu kurmuş, öğrencileri topluyor getiriyor. Ve her ülkede nasıl bu kadar kolay okul açabiliyorsun?
* O dönemde bu şüpheleriniz varken, "bu yapının ardında farklı bir şey var" diye hiç kendi içinizde sorguladınız mı?
Onlarla benim sıkı bir diyaloğum hiç olmadı. O safa hiç yakın olmadım. Ancak şüphe ile baktım tabii. Öğrencilere soru çalarak, üniversite sınavında başarılı olmasını sağlamak, onları istediği okullara yerleştirmek... Düşünün soruları çalmış! Belki o zaman çoğu kişi üniversiteyi kazanmak için dershanesine gitti. "Ben işe girerim belki" diye düşünen olmuştur. Şimdi şimdi çıkıyor her şey ortaya. Bu konu ile mücadele gerçekten çök önemli. Devlet kendisini yapılandırdığı zaman, hedeflerini, ilkelerini ortaya koyduğu zaman gerisi kolay. İşte şu an askerimizin Afrin'de sağlamış olduğu başarı... 30 yıldır, 40 yıldır süren bu terör belası Türkiye içinde bitti. Hatta geçenlerde bir İngiliz kanalı "Türkiye'de şehirlerde patlama olmuyor" diye anlatmaya başladı. Onların inlerine girip oyunlarını bozduk. Geçenlerde Mete Yarar burada konferansa geldi, orada izledik. Orada, surlarla çevrilmiş kale yapılmış, o hendekleri filan gösteriyor. 100 kilometreden uzun tüneller... Bunu ne için, kimin için yaparsın? Büyük bir bütçe aktarılmış! Harekat yapılmasa orası saldırı merkezi olacaktı Türkiye'ye! Şehirlerdeki o bombalamalar belki devam edecekti.
* Ya FETÖ? FETÖ ile mücadele?
Dediğim gibi, sen kendi içinde temizlemişsen bunları, mücadeleni ona göre yaparsın. "Afrin'i alacağız dedik" aldık! Cumhurbaşkanımız şimdi Münbiç'i işaret ediyor. İnşallah orası da temizlenecek. Amerika'nın ne işi var Suriye'de? On bin kilometre öteden güvenliğini gerekçe göstererek geliyor!
* Mustafa Dündar şunu diyebiliyor mu: Devletin yönetim kademelerindeki hiçbir noktada, hiçbir cemaat, tarikat unsuruna yer verilemeli! Devlet, devlet olmalı?..
Aynen. Devlet devlet olmalı! Cemaatlere sınırını koymalı! Kardeşim, ticareti micareti olmaz bu işin! 15 Temmuz nöbetlerinde buradayız (Şehreküstü Meydanı'nı gösteriyor) Partimizin eski Milletvekillerinden Niyazi Pakyürek'i bilirsin, demokrasi nöbetine katılmış başka arkadaşlarla birlikte oturmuş. Onları görünce, "tamam, cemaat bu kardeşim, bundan sonra başka cemaat olmaz!" dedim. Al sana bir cemaat... Otur sohbetin yap. "Ama şu adamı buraya sokayım veya şu ticari işletmeyi açayım, buradan para kazanayım..." Bu olmaz! Parayı n'apacaksın sen? Bir yerde evin varsa, bir odan varsa gelip nasihatini yap. Cemaat budur.
* Mustafa Dündar'ın FETÖ konusundaki kırılma tarihi nedir?
17-25 Aralık! 15 Temmuz'u kimse düşünemezdi. Darbe girişimi! Yani işgal girişimi! Türkiye değişik dönemlerde ihtilaller yaşadı. İhtilale benzeyen bir şey değil ki bu! Vatandaşı taramış! Bu nasıl bir şeydir?
* Darbe Grişimi'ni nasıl öğrendiniz? Daha da önemlisi ne hissettiniz?
Evdeydim. Televizyonda tanklar Boğaz Köprüsü'nü kesmiş. Allah Allah! Nedir bu? Diye düşünüyorsun. Başbakanımızın "bu bir kalkışmadır!" açıklaması ve sonrasında da Cumhurbaşkanımızın "sokaklara, meydanlara çıkın" demesi ile harekete geçtik.
* Korktunuz mu?
Ne korkacaksın? Zaten olağanüstü bir durum. Çoluk çocuk sokaklara, meydanlara indik. Çok şükür bu millet sağduyusu ile bu işe el koydu.
* Son olarak yaşlılık hayalleriniz nedir? Birgün gelip de şu siyaseti noktalayacağım ve şöyle bir hayat istiyorum dediğiniz bir kaçış planınız var mı?
Benim evimin bahçesi var. Mesela bir seram var, marul ektim, şimdi yeni domates fidanları geldi onları ekeceğiz. Biz memur değiliz. Avukatız. Sürekli çalışma vardır bizde. Emekli olma düşüncesi olmaz. Öyle bir anlayış yok yapımızda. Diyelim Belediye Başkanlığı da bitti. Avukatız, açarız büromuzu, otururuz orada. Canımız sıkılırsa, gideriz bahçede çiçek ekeriz. Anlayacağın, emeklilik düşüncem yok benim.
En Çok Okunan Haberler