İYİ Parti Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu: Bizi düşman safında tarif ettiler!
İYİ Parti Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu: Bizi düşman safında tarif ettiler!
Özlem Yağmur'un söyleşi konuğu İYİ Parti Bursa Milletvekili Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu oldu.
Haber Giriş Tarihi: 05.07.2018 15:46
Haber Güncellenme Tarihi: 05.07.2018 15:46
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.lodoshaber.com
Söyleşi konuğumuz İYİ Parti Bursa Milletvekili Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu...
Birbirimizi çeyrek yüzyıldır tanıdığımız İsmail Tatlıoğlu ile (İsmail Hoca) mazbatasını aldığı gün buluşup konuştuk.
Haliyle seçim sonuçlarını değerlendirmesini istedim.
"Ne mutluyuz, ne de hayal kırıklığı yaşıyoruz" dedi.
İYİ Parti olarak öncelikle seçim sürecinden en az hasarla çıkmayı hedeflediklerini vurguladı.
Buna gerekçe olarak da, siyasi rakiplerinin stratejileri gereği İYİ Parti'yi hep düşman saflarında göstermesini anlattı.
En çok da, "FETÖ'cülük" suçlamasından dert yandı.
Pekii İsmail Tatlıoğlu'na göre işin aslı ne?
İYİ Parti ve kurucusu Meral Akşener FETÖ'cü mü?
İddia edildiği gibi, seçim süresince bu partiyi FETÖ sermayesi mi fonladı?
Ya İsmail Tatlıoğlu?..
O nasıl bakıyor FETÖ meselesine?..
Ben hepsini sordum, İsmail Hoca da hepsine yanıt verdi.
Özlem Yağmur Röportajı...
Bugün mazbatanızı aldınız, hayırlı olsun dedikten sonra sorulara geçeyim. 24 Haziran Seçimi'nin sonucunu İYİ Parti açısından değerlendirirsek, hayal kırıklığı mıdır, mutluluk mu, hangisi?
Teşekkür ederim. Eğer realistsen, seçim sonucu için mutluluk demek çok doğru olmaz. Ama hayal kırıklığı demek de doğru olmaz.
Ne demek doğru olur?
Bence tam şöyle demek doğru olur; biz bu seçimi en az hasarla atlattık. Bu işin doğrusu şu; bütün süreçte biz bir varlık mücadelesi verdik. Yani kuruluşumuzda, kongremizde, Cumhurbaşkanı Adayımızda, seçime girmemizde, hukuki haklarımızı alabilmek adına bile varlık mücadelesi verdik. Yani kendimizi boğdurturmadık ama elbetteki bu mücadelenin hasarı olmuştur. Ama artık biz bir partiyiz. Bu bir realite.
Ve Meclis'tesiniz...
Biz Meclis'te bir partiyiz bugün. Artık bundan sonra bizi biz tarif edeceğiz. Bu zamana kadar hep bizi onlar tarif etti. Bu hareket aslında Türkiye'nin en otoriter siyasi yapısına bir itiraz hareketi olarak başladı. Ama sadece onu tehdit etmedi, Türkiye'nin mevcut iktidarını da tehdit eden bir hareketti. Ve her ikisi birlikte o günden itibaren Sayın Akşener liderliğindeki bu harekete tavır aldı. Bir partinin genel başkanını, yönetimini büyük kongre ile değiştiremezse kim değiştirir? Bunu başaramadık. Başaramadık derken, bunu Türkiye'nin ayıbı olarak söylüyorum.
Başaramadığınız için de parti oldunuz.
Evet parti olduk ve seçime girinceye kadar bu parti Türkiye'de önemli bir siyasi aktör olmasına rağmen, ne Genel Başkan'ın kendisi, ne yönetim kadrosu... Medyada yer alamadı. Topluma dokunmasını engellediler. Engelledikleri gibi bizi hep onlar tarif etti. Yani düşman safında tarif ettiler. FETÖ'cü dediler, bölücü dediler...
Tam da onu soracaktım; İYİ Parti'ye yönelik eleştirilerin en barizi 'FETÖ destekli' bir parti olarak lanse edilmeniz. Seçim kampanyasını FETÖ'nün finanse ettiği iddia edildi. Nedir işin doğruluk değeri sizce?
Bu bir eleştiri değil.
Nedir bu?
Bu bir tanım. Siyasi stratejileri gereği bizi öyle tanımladılar.
Doğruluk değeri var mı?
Yüzde sıfır! 'Hem suçlusun, hem güçlüsün' gibi bakmak lazım iktidara ve yanındakilere... Siz olmasaydınız Türkiye 15 Temmuz'u yaşamazdı! Ki Sayın Akşener, o zamanlardan bu durumu uyardı. O zaman bu işe karşı olan MHP, sonraki süreçte Akşener tehdidine karşı iktidarla beraber oldu. Doğu siyasetinde bu var. Karşınızdakileri kötüyle, Şeytan'la yan yana koyarsınız. Sizin yanınızdakileri de kutsalla yan yana koyarsınız. Mesela bir şeyi sevdirecekseniz, Çanakkale ile anarsınız. Bir şeyi sevdirecekseniz, din ile, Peygamber ile anarsınız. Bayrak ile anarsınız. Toplumsal algı böyle yapıyor. Ama bir şeyi düşmanlaştıracaksanız, işte o zaman onu düşman kavramlarla anarsınız. Hatırlayın, neredeyse bir ara PKK'yı bile, Çözüm Süreci'ni bile Çanakkale Ruhu'yla açıklamaya kalkmışlardı. Çünkü o zaman sevdirmeyi düşünüyorlardı. E bugün düşman etmeyi düşünüyorlar. O zaman da başka şeyler yapıyorlar. Bu bir siyasi strateji. Gönül isterdi ki, bu konuda gerçekten ellerinde bir şey olsun ve söylesinler, biz de bilelim.
Yani tamamen mesnetsiz?
Bakın, çok iyi tanıdığım, hem de ilahiyat okumuş bir arkadaşım var. Ben İYİ Parti'den Milletvekili Adayı olduğumda dedi ki: "FETÖ'cü kadınla ne işin var?" Ben de dedim ki: "Yaa Hocam, gerekçesini söyle ben de bileyim. Neden bunu diyorsun?" Bunun üzerine, "Yurtta sulh, cihanda sulh diyor" dedi. "Atatürk'ten başladı o zaman FETÖ'cülük?"dedim. Bu bir siyasi strateji.
Siz böyle bir şeye asla ihtimal vermiyorsunuz?
Sıfır inanıyorum! Neden inanılır? Çünkü içinde bulunduğunuz yapıyı hissedersiniz. Ben 16 yaşımdan beri Türkiye'de siyasetle uğraşıyorum. Çevremdeki insanların hangi teşkilatlarla olduğunu bilirim. Mesela okuldan, Üniversite'den onlarca arkadaşım uzaklaştırıldı. Kime ne kadar haksızlık yapıldı, kim ne kadar bu cemaatteydi, bunları bilirim. Nihayetinde çevresi ile ilgilenen insanlarız biz. Şimdi, FETÖ süreci ve Çözüm Süreci ile ilgili Türkiye'de çok günahkar var. Ama bunların yüzde yetmişi AK Parti'den. Ve bunların yüzde otuzu da yurtdışında. Bu süreçte başka yerde günah aramak... Bu biraz suçlu ve güçlü meselesi.
Evriltilmeye mi çalışılıyor?
Tabii! Bu bir siyasi strateji. Gücünüz var ve karşı tarafa bağırıyorsunuz.
İYİ Parti Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu olarak FETÖ'ye bakış açınızı tam olarak aktarmanızı istesem?
Ben 2002 yılından beri bu meseleye son derece muhalefet etmiş biriyim! AK Parti ile Fethullah Gülen Cemaati'nin balayı geçirdikleri günlerde bile, "bunun çok yanlış olduğunu, milletin AK Parti'ye oy verdiğini ama AK Parti'nin devlete ortak bulduğunu ve bu sürecin Türkiye'nin hayrına olmayacağını" söyleyen biriyim.
2010 Referandumu'nun Türkiye'nin yapısını, ana kurumlarını bir paylaşma referandumu olduğunu söyleyen birisiyim. Ve ondan sonra çevremdeki bütün bu cemaat mensuplarına, 'insani olarak bile tevazuyu ve adaleti kaybettiklerini, toplumun vicdanında iflas ettiklerini' söyleyen biriyim. Ben lafımı bu çerçevede hep söyleyip gelmiş biriyim. 15 Temmuz'da bile saat 11'e çeyrek kala tweetimi atmış biriyim. Türkiye'de demokrasiyi içine sindirmiş biriyim. Türkiye'de toplumsal iradenin üstünde bir iradenin olmasını asla kabul etmeyen biriyim. Ben gençliğimden beri böyleyim. Hatta tam tersine söyleyeyim; onlar güçlüyken de biz kötüydük! Mesela ben Azerbaycan'da görev yaptım. Ergenekonculukla suçladılar. O zaman öyle suçluyorlardı bizi şimdi böyle suçluyorlar. Biz güce bakmaksızın yanlışa muhalefet ettik!
Kurucuları arasında yer aldığınız AK Parti'den kopuş süreciniz? Ki çok eleştirildiğiniz bir dönemdi. Bu sebepler var mıydı işin içinde?
Hayır yoktu. Ben o gün özel sebeplerle siyasetten ayrıldım aslında. Ama daha sonra da AK Parti'de siyaset yapmamaya karar verdim. Bunun nedeni yok ama AK Parti'nin siyaset yapma tarzında sahiciliğinin olmadığını gördüm. O da beni rahatsız etti ve dönmedim. Yoksa dönebilirdim.
Daha sonra AK Parti'den hiç teklif geldi mi size?
Yok, gelmedi ama isterseniz gelirdi. Çünkü nihayetinde siz de kendi çevrenizde bir figürsünüz. Yani bir şekilde olabilirdi ya da olmayabilirdi ama onlardan bir teklif gelmedi.
İYİ Parti'ye dönecek olursak... CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce'nin sahaya çıkması ve yürüttüğü kampanya İYİ Parti'nin alacağı tahmin edilen potansiyel oyları önemli oranda eritti?
Ben Muharrem İnce'nin etkisinin olduğunu görüyorum ve biliyorum. Bunun aksini söylemeye gerek yok. Ama bunun bizim üzerimizde çok önemli bir etkisi olduğunu zannetmiyorum. 2 puan falan götürdü işin doğrusu. Fakat daha ziyade bizim orada beklentimiz şuydu; biz AK Parti'den de düşen oylara taliptik. Çünkü Türkiye'nin iyi yönetilmediğini ve rahatlatan bir Türkiye arzumuz olduğunu söylüyorduk. Ancak, bizi onların tanıttığı şekilde, tanımladığı şekilde gören kamuoyu algısı daha baskın oldu. AK Parti'den gelen oyların başka partiye kaydığını ve MHP'ye kaydığını gördük. Bu da bir stratejiydi. Onların bir stratejisiydi.
MHP oylarında siz de yanıldınız mı?
Evet, doğrusu yanıldım. Yani şundan dolayı yanıldım; orada ince bir mühendislik var mıdır, yok mudur bilemiyorum ama yoktur da demiyorum. Buna ilerideki dönemlerde bakacağız. Aşağı yukarı MHP'nin yüzde 4 - 4,5 oyu vardı. yüzde 2,5 da AK Parti'den kayıyordu. Yani yüzde 7 bandındaydı MHP. Ancak yüzde 7 bandındayken de MHP'ye verilen oyların yüzde 75'i Tayyip Erdoğan'a gitmiyordu. Şimdi yüzde 11'i koyun, yüzde 10'u Tayyip Erdoğan'a gitmiş. Burada bir ince mühendislik dediğim şey bu. Yani yüzde 11'in yüzde 7'si Tayyip Erdoğan'a gitmiş olsaydı mantık çözebiliyordu bunu. KONDA'nın araştırması, 3'te 1'di. Şimdi bu yüzde 90'a çıkmış aşağı yukarı. İşin analizinde bir sıkıntı var. Ama hikaye yazmaya gerek yok. MHP, AK Parti ile işbirliğinin meyvesini aldı. İşin doğrusu bu. Bu konuda AK Parti'nin kendisine ciddi bir strateji desteği oldu. Ve karşılıklı bunun meyvelerini aldıklarını söylemek doğru olur. Sonuç itibarıyla böyle okumak lazım. Her ikisi de bu işbirliğinden faydalanarak çıktılar.
Her liste hatalıdır
"Bu bir mücadele. Herkes topçu değil, herkes tankçı değil, herkes süvari değil, herkes karargahta değil. Biz de bir yerindeydik ve bunu bilenlerdendik. Ben işin mutfağındaydım. İYİ Parti Genel Merkezi'nde görev yapıyordum. Hiçbir yere piyangodan çıkmadık çok şükür. Nereye geldiysek emeğimizle geldik. Gelemediysek de yetersizliğimizden..."
24 Haziran Seçimi'nin Bursa sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bursa sonuçları da Türkiye sonuçlarına yakın. Doğrusu biz seçim kararı ilan edildiğinde veyahut da listeler verildiğinde Bursa'dan 4 milletvekili bekliyorduk. Hatta 5 olabilirdi.
Bir ara öyle bir algı vardı.
Vardı. Bizim araştırmalarımız öyleydi. CHP'nin araştırması da öyleydi. AK Parti'nin araştırması da öyleydi. Çünkü bütün partiler seçime girerken ciddi bir anket yapıyor. Bunu özellikle de milletvekili sıralamaları için yapıyor. Yani seçilmesini istedikleri yerlere ait dağılım yaparken. Bizim ikişer milletvekilimiz vardı. Birinci Bölge'de 3'e daha yakındık. Fakat seçim sathı mahalinde gerçekten erozyona uğradık. Bunun sebebi, bizim de gördüğümüz şekilde Sayın İnce'nin, Tayyip Erdoğan tarafından da önünün açılması, medya imkanlarının geliştirilmesiydi. Ve tabii ki Sayın İnce'nin de performansı... Biz o performansı bekliyorduk. CHP kendi oylarını konsolide etsin istiyorduk. Aksi takdirde sandığa gitmiyordu. Ama bunun dışında çok güçlü bir propaganda var. Düşünün, devletle karşı karşıyasın. Bursa'dayız, bir cumartesi okuldan çıktım, baktım ki her taraf AK Parti bayrakları ile dolu. Sayın Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı Forsu, afişleri var. Neden var? Baktım ki, AK Parti Bursa İl Kadın Kolları'nın Kongresi'ne geliyor Sayın Erdoğan ve Cumhurbaşkanı olarak geliyor. Yani düşünebiliyor musunuz, İl Kongresi'ne bile değil. Yani o zaman ne oluyor; devletin bir partisi var, partinin de bir devleti var! Bu büyük bir şey. Bu demokrasiyi ezen bir şey. Bizde klasiktir, seçim sathına girildiğinde Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı görevlerini bırakır, bakanlar arabalarına binmezler, falan... Kadın Kolu Kongresi'ne Cumhurbaşkanı olarak geliyorsunuz. Bu büyük bir şey, bu dehşet bir şey! Türk siyasi tarihi bunu yazmadı bu zamana kadar. İlk defa böyle bir siyasi ortamı da görüyor. Bunun ne demek olduğunu sahada görüyorsunuz.
İYİ Parti'nin liste hatasından bahis etmeyecek miyiz hiç? Yine Bursa örneğinden gidersek, şahane bir liste ile çıktığınızı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünmüyorum. Ama her liste hatalıdır. Hata vardır, orası kesin ama doğrusu şu; kendi içinde hataları olan bir listedir ama nasıl bir liste olursa olsun yine hata bulunacaktır. Eleştirilmeyen liste olmaz.
Müdahil oldunuz mu listelere?
Kesinlikle olmadım.
Bursa listesini İsmail Tatlıoğlu hazırladı dediler?
Evet, dediler. Hala diyenler var ama yanlış diyorlar. Kesinlikle yanlış. Listeleri ben de 21 Mayıs'ta gördüm. Bu çerçevede, ben kendim de zaten seçim sürecinden önce Ankara'daydım. Yani Genel Merkez'de bir görevim vardı. Ve Parlamentoyu, adaylığı düşünmüyordum işin doğrusu. 2019 seçimlerine hazırlamak için oradaydım. Öyle bir strateji, öyle bir mutfak çalışması vardı. Ama seçim gelince, böyle bir Parlamento yolculuğu çıktı. Yoksa benim kendi hayatımda da çok planladığım bir şey değildi.
Size de mi sürpriz oldu?
Benim için sürpriz oldu gerçekten... Üç ay öncesini düşünüyorum. Aramızda konuşuyoruz, '2019'da Parlamento seçimleri olursa Parlamento'ya girersin" diye. Benim öyle bir niyetim olmadığını söylemiştim. Ama Genel Başkan benim aday olmamı istedi. Biz de aday olduk, işin doğrusu bu.
Size yönelik bir eleştiri daha var ki, sormazsam olmaz. Sizin İYİ Parti'nin kuruluş aşamasında, kongre sürecinden başlayarak bilhassa partileşene kadar sahada olmadığınıza dair eleştiriler var. Bu yönüyle de milletvekilliğinizi aslında "piyango" olarak tanımlayanlar var.
Bu milletvekilliği, bir onurdur, şereftir.
Bir kenarda otururken mi aday gösterdiler sizi?
Şimdi şöyle; ben ilk hareketle beraber bu işte varım. Ama bu bir mücadele. Herkes topçu değil, herkes tankçı değil, herkes süvari değil, herkes karargahta değil. Biz de bir yerindeydik ve bunu bilenlerdendik.
Siz neresindeydiniz?
Ben mutfağındaydım. Ve hatta ben şubat ayında Sayın Genel Başkan'ın talebiyle üniversiteden ayrılarak, İYİ Parti Genel Merkezi'nde oluşturulan Politika Koordinasyon Merkezi'nin başkanı olarak Ankara'ya gitmeye karar verdim. Üniversitemle de görüştüm. Üniversiteme de dedim ki, "ben Haziran'dan sonra üniversiteden ayrılıyorum. İYİ Parti Genel Merkezi'nde görev yapıyorum. "Ben, 2019 seçimlerini planlamak üzere orada yer aldım. Onun çalışmaları başladığında, hatta başladığı gün İstanbul'da bir çalışma yaparken erken seçim kararı alındı. Yani ben seçim görmeksizin üniversitedeki çalışmamı bırakıp Ankara'ya gelmiştim. Bunu söyleyen arkadaşlar bilgileri olmadığı için eleştiriyordur. Yoksa bilirler, beni biraz da yakından bilenler taa başından beri olduğumu bilirler. Hem başında vardık, hem referandum sürecinde vardık, hem partinin kuruluşunda vardık, hem kongrede vardık. Hepsinde vardık.
Piyangodan çıkmadınız yani?
Hiçbir yere piyangodan çıkmadık çok şükür. Nereye geldiysek emeğimizle geldik. Gelemediysek de yetersizliğimizden...
İsmail Tatlıoğlu'nun Meclis'te olması... Öncelikle siyasi açıdan, ardından da Bursa için ne gibi artılar katacak?
Bir kere Bursa'da bir koordinasyon eksikliği var, politikacıların bir koordinasyon eksikliği var. Ve Bursa'da nüfus etmiş, çok az sayıda politikacı var. Önceden hepsi nüfus etmiş insanlardı. Politikacının da politikanın da şekli son 20 yılda biraz değişti işin doğrusu. Atama oldu, bu çok yanlış bir şey. Bizde de atama oldu, bu da yanlış. Bizim planımız böyle değildi. Önseçim diyorduk biz. Yapamadık. Üye kaydı bile yapamadan seçim kararı alındı. Ben Bursa'da bir koordinasyonun olmasını arzu ediyorum. Bunu da başlattım. AK Parti'de de, Cumhuriyet Halk Partisi'nde yer alan çok sayıda arkadaşım var. Bazı problemler yaşadık ve bu problemleri kendi kişisel ilişkilerimiz üzerinden çözdük. Bu birlikteliği bürokrasiye de aktaracağımızı ve Bursa ile ilgili yapılabilecek aklı başında her şeyin yanında olabileceğimizi, yani o uygun nezaket dilinin Bursa'da hissedileceğini düşünüyorum ben. Nezaket dilinin yansıyacağını düşünüyorum. Bunu çok da önemsiyorum. Çünkü bu dili kullanmazsak, konuşamıyoruz, anlaşamıyoruz. Birbirimize karşı "zararlı madde" gibi davranmamalıyız.
Son olarak, kardeşiniz İrfan Tatlıoğlu AK Parti'den Belediye Başkanı, siz ise İYİ Parti'den Bursa Milletvekilisiniz... Hasılı siyasi rakipsiniz. Aranız nasıl?
Gayet iyidir. Bir sıkıntı yok.
Kardeşiniz nasıl değerlendirdi sizin adaylık sürecinizi?
Biz O'nunla ortaokul öğrenciliğimizden bu yana ayrı saflardaydık. O Milli Görüşçü'ydü, ben Ülkücü camiadaydım. Sonra O'nun hem adaylığında hem seçilme sürecinde benim çok katkım oldu yani.
İrfan Tatlıoğlu'nun size katkısı oldu mu?
O da dua etmiştir diye düşünüyorum. Çünkü kardeşim temiz insandır. Namuslu insandır, Orhaneli için çalışır. 15. yılını dolduruyor artık. Biz ondan önce başladık ama O'na daha önce siyasi hizmet yapmak nasip oldu. Onu da iyi yaptığını düşünüyorum.
Küsmece, gücenmece yok yani aranızda?
Asla olmaz. Abilik biraz da bunun için var yani. Biz aile bağları sıkı olan bir aileyiz. 4 kardeşiz, bir de annem var. Hala tek mutfakta yemek yeriz bir araya geldiğimizde.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İYİ Parti Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu: Bizi düşman safında tarif ettiler!
Özlem Yağmur'un söyleşi konuğu İYİ Parti Bursa Milletvekili Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu oldu.
Söyleşi konuğumuz İYİ Parti Bursa Milletvekili Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu...
Birbirimizi çeyrek yüzyıldır tanıdığımız İsmail Tatlıoğlu ile (İsmail Hoca) mazbatasını aldığı gün buluşup konuştuk.
Haliyle seçim sonuçlarını değerlendirmesini istedim.
"Ne mutluyuz, ne de hayal kırıklığı yaşıyoruz" dedi.
İYİ Parti olarak öncelikle seçim sürecinden en az hasarla çıkmayı hedeflediklerini vurguladı.
Buna gerekçe olarak da, siyasi rakiplerinin stratejileri gereği İYİ Parti'yi hep düşman saflarında göstermesini anlattı.
En çok da, "FETÖ'cülük" suçlamasından dert yandı.
Pekii İsmail Tatlıoğlu'na göre işin aslı ne?
İYİ Parti ve kurucusu Meral Akşener FETÖ'cü mü?
İddia edildiği gibi, seçim süresince bu partiyi FETÖ sermayesi mi fonladı?
Ya İsmail Tatlıoğlu?..
O nasıl bakıyor FETÖ meselesine?..
Ben hepsini sordum, İsmail Hoca da hepsine yanıt verdi.
Özlem Yağmur Röportajı...
Teşekkür ederim. Eğer realistsen, seçim sonucu için mutluluk demek çok doğru olmaz. Ama hayal kırıklığı demek de doğru olmaz.
Bence tam şöyle demek doğru olur; biz bu seçimi en az hasarla atlattık. Bu işin doğrusu şu; bütün süreçte biz bir varlık mücadelesi verdik. Yani kuruluşumuzda, kongremizde, Cumhurbaşkanı Adayımızda, seçime girmemizde, hukuki haklarımızı alabilmek adına bile varlık mücadelesi verdik. Yani kendimizi boğdurturmadık ama elbetteki bu mücadelenin hasarı olmuştur. Ama artık biz bir partiyiz. Bu bir realite.
Biz Meclis'te bir partiyiz bugün. Artık bundan sonra bizi biz tarif edeceğiz. Bu zamana kadar hep bizi onlar tarif etti. Bu hareket aslında Türkiye'nin en otoriter siyasi yapısına bir itiraz hareketi olarak başladı. Ama sadece onu tehdit etmedi, Türkiye'nin mevcut iktidarını da tehdit eden bir hareketti. Ve her ikisi birlikte o günden itibaren Sayın Akşener liderliğindeki bu harekete tavır aldı. Bir partinin genel başkanını, yönetimini büyük kongre ile değiştiremezse kim değiştirir? Bunu başaramadık. Başaramadık derken, bunu Türkiye'nin ayıbı olarak söylüyorum.
Evet parti olduk ve seçime girinceye kadar bu parti Türkiye'de önemli bir siyasi aktör olmasına rağmen, ne Genel Başkan'ın kendisi, ne yönetim kadrosu... Medyada yer alamadı. Topluma dokunmasını engellediler. Engelledikleri gibi bizi hep onlar tarif etti. Yani düşman safında tarif ettiler. FETÖ'cü dediler, bölücü dediler...
Bu bir eleştiri değil.
Bu bir tanım. Siyasi stratejileri gereği bizi öyle tanımladılar.
Yüzde sıfır! 'Hem suçlusun, hem güçlüsün' gibi bakmak lazım iktidara ve yanındakilere... Siz olmasaydınız Türkiye 15 Temmuz'u yaşamazdı! Ki Sayın Akşener, o zamanlardan bu durumu uyardı. O zaman bu işe karşı olan MHP, sonraki süreçte Akşener tehdidine karşı iktidarla beraber oldu. Doğu siyasetinde bu var. Karşınızdakileri kötüyle, Şeytan'la yan yana koyarsınız. Sizin yanınızdakileri de kutsalla yan yana koyarsınız. Mesela bir şeyi sevdirecekseniz, Çanakkale ile anarsınız. Bir şeyi sevdirecekseniz, din ile, Peygamber ile anarsınız. Bayrak ile anarsınız. Toplumsal algı böyle yapıyor. Ama bir şeyi düşmanlaştıracaksanız, işte o zaman onu düşman kavramlarla anarsınız. Hatırlayın, neredeyse bir ara PKK'yı bile, Çözüm Süreci'ni bile Çanakkale Ruhu'yla açıklamaya kalkmışlardı. Çünkü o zaman sevdirmeyi düşünüyorlardı. E bugün düşman etmeyi düşünüyorlar. O zaman da başka şeyler yapıyorlar. Bu bir siyasi strateji. Gönül isterdi ki, bu konuda gerçekten ellerinde bir şey olsun ve söylesinler, biz de bilelim.
Bakın, çok iyi tanıdığım, hem de ilahiyat okumuş bir arkadaşım var. Ben İYİ Parti'den Milletvekili Adayı olduğumda dedi ki: "FETÖ'cü kadınla ne işin var?" Ben de dedim ki: "Yaa Hocam, gerekçesini söyle ben de bileyim. Neden bunu diyorsun?" Bunun üzerine, "Yurtta sulh, cihanda sulh diyor" dedi. "Atatürk'ten başladı o zaman FETÖ'cülük?"dedim. Bu bir siyasi strateji.
Sıfır inanıyorum! Neden inanılır? Çünkü içinde bulunduğunuz yapıyı hissedersiniz. Ben 16 yaşımdan beri Türkiye'de siyasetle uğraşıyorum. Çevremdeki insanların hangi teşkilatlarla olduğunu bilirim. Mesela okuldan, Üniversite'den onlarca arkadaşım uzaklaştırıldı. Kime ne kadar haksızlık yapıldı, kim ne kadar bu cemaatteydi, bunları bilirim. Nihayetinde çevresi ile ilgilenen insanlarız biz. Şimdi, FETÖ süreci ve Çözüm Süreci ile ilgili Türkiye'de çok günahkar var. Ama bunların yüzde yetmişi AK Parti'den. Ve bunların yüzde otuzu da yurtdışında. Bu süreçte başka yerde günah aramak... Bu biraz suçlu ve güçlü meselesi.
Tabii! Bu bir siyasi strateji. Gücünüz var ve karşı tarafa bağırıyorsunuz.
Ben 2002 yılından beri bu meseleye son derece muhalefet etmiş biriyim! AK Parti ile Fethullah Gülen Cemaati'nin balayı geçirdikleri günlerde bile, "bunun çok yanlış olduğunu, milletin AK Parti'ye oy verdiğini ama AK Parti'nin devlete ortak bulduğunu ve bu sürecin Türkiye'nin hayrına olmayacağını" söyleyen biriyim.
2010 Referandumu'nun Türkiye'nin yapısını, ana kurumlarını bir paylaşma referandumu olduğunu söyleyen birisiyim. Ve ondan sonra çevremdeki bütün bu cemaat mensuplarına, 'insani olarak bile tevazuyu ve adaleti kaybettiklerini, toplumun vicdanında iflas ettiklerini' söyleyen biriyim. Ben lafımı bu çerçevede hep söyleyip gelmiş biriyim. 15 Temmuz'da bile saat 11'e çeyrek kala tweetimi atmış biriyim. Türkiye'de demokrasiyi içine sindirmiş biriyim. Türkiye'de toplumsal iradenin üstünde bir iradenin olmasını asla kabul etmeyen biriyim. Ben gençliğimden beri böyleyim. Hatta tam tersine söyleyeyim; onlar güçlüyken de biz kötüydük! Mesela ben Azerbaycan'da görev yaptım. Ergenekonculukla suçladılar. O zaman öyle suçluyorlardı bizi şimdi böyle suçluyorlar. Biz güce bakmaksızın yanlışa muhalefet ettik!
Hayır yoktu. Ben o gün özel sebeplerle siyasetten ayrıldım aslında. Ama daha sonra da AK Parti'de siyaset yapmamaya karar verdim. Bunun nedeni yok ama AK Parti'nin siyaset yapma tarzında sahiciliğinin olmadığını gördüm. O da beni rahatsız etti ve dönmedim. Yoksa dönebilirdim.
Yok, gelmedi ama isterseniz gelirdi. Çünkü nihayetinde siz de kendi çevrenizde bir figürsünüz. Yani bir şekilde olabilirdi ya da olmayabilirdi ama onlardan bir teklif gelmedi.
Ben Muharrem İnce'nin etkisinin olduğunu görüyorum ve biliyorum. Bunun aksini söylemeye gerek yok. Ama bunun bizim üzerimizde çok önemli bir etkisi olduğunu zannetmiyorum. 2 puan falan götürdü işin doğrusu. Fakat daha ziyade bizim orada beklentimiz şuydu; biz AK Parti'den de düşen oylara taliptik. Çünkü Türkiye'nin iyi yönetilmediğini ve rahatlatan bir Türkiye arzumuz olduğunu söylüyorduk. Ancak, bizi onların tanıttığı şekilde, tanımladığı şekilde gören kamuoyu algısı daha baskın oldu. AK Parti'den gelen oyların başka partiye kaydığını ve MHP'ye kaydığını gördük. Bu da bir stratejiydi. Onların bir stratejisiydi.
Evet, doğrusu yanıldım. Yani şundan dolayı yanıldım; orada ince bir mühendislik var mıdır, yok mudur bilemiyorum ama yoktur da demiyorum. Buna ilerideki dönemlerde bakacağız. Aşağı yukarı MHP'nin yüzde 4 - 4,5 oyu vardı. yüzde 2,5 da AK Parti'den kayıyordu. Yani yüzde 7 bandındaydı MHP. Ancak yüzde 7 bandındayken de MHP'ye verilen oyların yüzde 75'i Tayyip Erdoğan'a gitmiyordu. Şimdi yüzde 11'i koyun, yüzde 10'u Tayyip Erdoğan'a gitmiş. Burada bir ince mühendislik dediğim şey bu. Yani yüzde 11'in yüzde 7'si Tayyip Erdoğan'a gitmiş olsaydı mantık çözebiliyordu bunu. KONDA'nın araştırması, 3'te 1'di. Şimdi bu yüzde 90'a çıkmış aşağı yukarı. İşin analizinde bir sıkıntı var. Ama hikaye yazmaya gerek yok. MHP, AK Parti ile işbirliğinin meyvesini aldı. İşin doğrusu bu. Bu konuda AK Parti'nin kendisine ciddi bir strateji desteği oldu. Ve karşılıklı bunun meyvelerini aldıklarını söylemek doğru olur. Sonuç itibarıyla böyle okumak lazım. Her ikisi de bu işbirliğinden faydalanarak çıktılar.
Her liste hatalıdır
Bursa sonuçları da Türkiye sonuçlarına yakın. Doğrusu biz seçim kararı ilan edildiğinde veyahut da listeler verildiğinde Bursa'dan 4 milletvekili bekliyorduk. Hatta 5 olabilirdi.
Vardı. Bizim araştırmalarımız öyleydi. CHP'nin araştırması da öyleydi. AK Parti'nin araştırması da öyleydi. Çünkü bütün partiler seçime girerken ciddi bir anket yapıyor. Bunu özellikle de milletvekili sıralamaları için yapıyor. Yani seçilmesini istedikleri yerlere ait dağılım yaparken. Bizim ikişer milletvekilimiz vardı. Birinci Bölge'de 3'e daha yakındık. Fakat seçim sathı mahalinde gerçekten erozyona uğradık. Bunun sebebi, bizim de gördüğümüz şekilde Sayın İnce'nin, Tayyip Erdoğan tarafından da önünün açılması, medya imkanlarının geliştirilmesiydi. Ve tabii ki Sayın İnce'nin de performansı... Biz o performansı bekliyorduk. CHP kendi oylarını konsolide etsin istiyorduk. Aksi takdirde sandığa gitmiyordu. Ama bunun dışında çok güçlü bir propaganda var. Düşünün, devletle karşı karşıyasın. Bursa'dayız, bir cumartesi okuldan çıktım, baktım ki her taraf AK Parti bayrakları ile dolu. Sayın Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı Forsu, afişleri var. Neden var? Baktım ki, AK Parti Bursa İl Kadın Kolları'nın Kongresi'ne geliyor Sayın Erdoğan ve Cumhurbaşkanı olarak geliyor. Yani düşünebiliyor musunuz, İl Kongresi'ne bile değil. Yani o zaman ne oluyor; devletin bir partisi var, partinin de bir devleti var! Bu büyük bir şey. Bu demokrasiyi ezen bir şey. Bizde klasiktir, seçim sathına girildiğinde Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı görevlerini bırakır, bakanlar arabalarına binmezler, falan... Kadın Kolu Kongresi'ne Cumhurbaşkanı olarak geliyorsunuz. Bu büyük bir şey, bu dehşet bir şey! Türk siyasi tarihi bunu yazmadı bu zamana kadar. İlk defa böyle bir siyasi ortamı da görüyor. Bunun ne demek olduğunu sahada görüyorsunuz.
Kesinlikle düşünmüyorum. Ama her liste hatalıdır. Hata vardır, orası kesin ama doğrusu şu; kendi içinde hataları olan bir listedir ama nasıl bir liste olursa olsun yine hata bulunacaktır. Eleştirilmeyen liste olmaz.
Kesinlikle olmadım.
Evet, dediler. Hala diyenler var ama yanlış diyorlar. Kesinlikle yanlış. Listeleri ben de 21 Mayıs'ta gördüm. Bu çerçevede, ben kendim de zaten seçim sürecinden önce Ankara'daydım. Yani Genel Merkez'de bir görevim vardı. Ve Parlamentoyu, adaylığı düşünmüyordum işin doğrusu. 2019 seçimlerine hazırlamak için oradaydım. Öyle bir strateji, öyle bir mutfak çalışması vardı. Ama seçim gelince, böyle bir Parlamento yolculuğu çıktı. Yoksa benim kendi hayatımda da çok planladığım bir şey değildi.
Benim için sürpriz oldu gerçekten... Üç ay öncesini düşünüyorum. Aramızda konuşuyoruz, '2019'da Parlamento seçimleri olursa Parlamento'ya girersin" diye. Benim öyle bir niyetim olmadığını söylemiştim. Ama Genel Başkan benim aday olmamı istedi. Biz de aday olduk, işin doğrusu bu.
Bu milletvekilliği, bir onurdur, şereftir.
Şimdi şöyle; ben ilk hareketle beraber bu işte varım. Ama bu bir mücadele. Herkes topçu değil, herkes tankçı değil, herkes süvari değil, herkes karargahta değil. Biz de bir yerindeydik ve bunu bilenlerdendik.
Ben mutfağındaydım. Ve hatta ben şubat ayında Sayın Genel Başkan'ın talebiyle üniversiteden ayrılarak, İYİ Parti Genel Merkezi'nde oluşturulan Politika Koordinasyon Merkezi'nin başkanı olarak Ankara'ya gitmeye karar verdim. Üniversitemle de görüştüm. Üniversiteme de dedim ki, "ben Haziran'dan sonra üniversiteden ayrılıyorum. İYİ Parti Genel Merkezi'nde görev yapıyorum. "Ben, 2019 seçimlerini planlamak üzere orada yer aldım. Onun çalışmaları başladığında, hatta başladığı gün İstanbul'da bir çalışma yaparken erken seçim kararı alındı. Yani ben seçim görmeksizin üniversitedeki çalışmamı bırakıp Ankara'ya gelmiştim. Bunu söyleyen arkadaşlar bilgileri olmadığı için eleştiriyordur. Yoksa bilirler, beni biraz da yakından bilenler taa başından beri olduğumu bilirler. Hem başında vardık, hem referandum sürecinde vardık, hem partinin kuruluşunda vardık, hem kongrede vardık. Hepsinde vardık.
Hiçbir yere piyangodan çıkmadık çok şükür. Nereye geldiysek emeğimizle geldik. Gelemediysek de yetersizliğimizden...
Bir kere Bursa'da bir koordinasyon eksikliği var, politikacıların bir koordinasyon eksikliği var. Ve Bursa'da nüfus etmiş, çok az sayıda politikacı var. Önceden hepsi nüfus etmiş insanlardı. Politikacının da politikanın da şekli son 20 yılda biraz değişti işin doğrusu. Atama oldu, bu çok yanlış bir şey. Bizde de atama oldu, bu da yanlış. Bizim planımız böyle değildi. Önseçim diyorduk biz. Yapamadık. Üye kaydı bile yapamadan seçim kararı alındı. Ben Bursa'da bir koordinasyonun olmasını arzu ediyorum. Bunu da başlattım. AK Parti'de de, Cumhuriyet Halk Partisi'nde yer alan çok sayıda arkadaşım var. Bazı problemler yaşadık ve bu problemleri kendi kişisel ilişkilerimiz üzerinden çözdük. Bu birlikteliği bürokrasiye de aktaracağımızı ve Bursa ile ilgili yapılabilecek aklı başında her şeyin yanında olabileceğimizi, yani o uygun nezaket dilinin Bursa'da hissedileceğini düşünüyorum ben. Nezaket dilinin yansıyacağını düşünüyorum. Bunu çok da önemsiyorum. Çünkü bu dili kullanmazsak, konuşamıyoruz, anlaşamıyoruz. Birbirimize karşı "zararlı madde" gibi davranmamalıyız.
Gayet iyidir. Bir sıkıntı yok.
Biz O'nunla ortaokul öğrenciliğimizden bu yana ayrı saflardaydık. O Milli Görüşçü'ydü, ben Ülkücü camiadaydım. Sonra O'nun hem adaylığında hem seçilme sürecinde benim çok katkım oldu yani.
O da dua etmiştir diye düşünüyorum. Çünkü kardeşim temiz insandır. Namuslu insandır, Orhaneli için çalışır. 15. yılını dolduruyor artık. Biz ondan önce başladık ama O'na daha önce siyasi hizmet yapmak nasip oldu. Onu da iyi yaptığını düşünüyorum.
Asla olmaz. Abilik biraz da bunun için var yani. Biz aile bağları sıkı olan bir aileyiz. 4 kardeşiz, bir de annem var. Hala tek mutfakta yemek yeriz bir araya geldiğimizde.
En Çok Okunan Haberler