Hava Durumu

#Hastalık

Lodoshaber.Com - Hastalık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hastalık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Dinmek bilmeyen diz ağrılarına ne sebep oluyor? Haber

Dinmek bilmeyen diz ağrılarına ne sebep oluyor?

Vücudun bütün yükünü dizler taşıyor. Bu da yıllar içerisinde dizlerde birtakım problemlerin yaşanmasına zemin hazırlıyor. Ortopedi kliniklerine dizlerindeki şikayetler nedeniyle başvuranların sayısı hiç de az değil. Hastaların en büyük yakınması ise yaşamlarını kısıtlayan, dinmek bilmeyen ağrı… Dizde ağrıya neden olan pek çok faktör var. İlerleyen yaş, kilo, düşme sebebiyle meydana gelen travmalar, spor yaralanmaları veya tümörler… Tabii her birinin sebebi de tedavi süreci de farklı. Peki diz ağrısı neden sık görülüyor? Dizde meydana gelebilecek olası rahatsızlıklara yol açan sebepler neler? Nasıl bir tedavi süreci yürütülüyor? Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sultan 2. Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Yıldırım merak edilen sorulara cevap verdi. Diz vücudumuzun en büyük eklemlerinden biri. Vücut ağırlığını taşıyan bir sistem olduğu için yaşam boyunca birçok travmaya maruz kalıyor. Dolayısıyla disklerle veya diz eklemiyle ilgili sağlık problemleriyle çok sık karşılaşıyoruz. Yediden yetmişe her yaşta görülebiliyor Dizin vücudumuzun en büyük eklemlerinden biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Cengiz Yıldırım, “Vücut ağırlığını taşıyan bir sistem olduğu için yaşam boyunca birçok travmaya maruz kalıyor. Dolayısıyla disklerle veya diz eklemiyle ilgili sağlık problemleriyle çok sık karşılaşıyoruz” diyor. Dizle ilgili problemler yediden yetmişe her yaşta görülebiliyor. Ancak yaşa göre karşılaşılan problemler farklılık gösteriyor. Prof. Dr. Yıldırım, görülebilecek olası sorunları anlatmaya çocuklardan başlıyor: “Küçük çocuklarda enfeksiyonlar ya da romatizmal rahatsızlıklar görülebiliyor. Ergenlik döneminde veya genç erişkinlik döneminde bireyler daha aktif oldukları için sportif yaralanmalara bağlı menisküs yırtığı, çapraz ya da yan bağlarda yaralanma, kıkırdaklarda kırık olabiliyor. Bu gibi durumlarda mutlaka cerrahi tedavi uygulanıyor.” Dizde iltihap çocuklarda ve gençlerde sık görülüyor Gençlerde veya çocuklarda dizle ilgili karşılaşılan sorunlardan biri de iltihap… Prof. Dr. Yıldırım, bu gibi sorunları nasıl tespit ettiklerini ve tanı koyulduktan sonra izledikleri süreci bir örnekle anlatıyor: “Genç veya çocuk bir hasta dizinde aniden başlayan bir ağrıyla geliyor... Dizine dokundurtmuyor ve üzerine basamıyor. Böyle durumlarda ilk aklımıza gelen şey dizde oluşan iltihaplanma. Buna erkenden müdahale etmemiz lazım. Hemen o dizdeki iltihabın boşaltılıp, diz ekleminin yıkanması lazım. Bu ameliyatla yapılan bir yöntem ve beraberinde uzun bir antibiyotik tedavisi uygulanıyor.” Kıkırdak dokuda dejenerasyon ilerleyen yaşlarda görülüyor İlerleyen yaşlarda ise halk arasında "kireçlenme" olarak tabir edilen bir başka sorun sık görülmeye başlıyor. “Orta ve ileri yaşlarda artık diz eklemini oluşturan kıkırdak dokuda harabiyet başladığı için dejenerasyon görülüyor” diyerek bu durumu açıklayan Prof. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürüyor: “55-60 yaşlarından sonra çok fazla kilosu olan hastalarda özellikle de kadınlarda, bu daha ön planda oluyor. Karşılaştırma yapacak olursak yediye bir oranında kadınlarda daha fazla kıkırdak aşınmasına bağlı diz rahatsızlıklarıyla karşılaşabiliyoruz. Daha ileriki dönemlerde yine kıkırdak hasarı ve basit düşmelerden sonra bu bölgede oluşabilen diz içerisi kırıklar olabiliyor.” Kıkırdak dejenerasyonunun dört tane evresi var. Hangi kategoriye giriyorsa ona uygun hareket ediyoruz. Hastadan önce diyetisyene gidip kilo vermeye yönelik bazı önlemler almasını istiyoruz. Ardından diz çevresine yönelik bazı fizik tedavi uygulamaları veya duruma göre diz eklemini tedavi edici ya da süreci yavaşlatıcı bazı enjeksiyonlar önerebiliyoruz. Eğer bunlara rağmen şikayetler devam ederse ileriki dönemde diz protezi gibi cerrahi işlemler yapılabiliyor. Bu gibi durumlarda hastaların kıkırdaklarındaki dejenerasyonun hangi evrede olduğunu tespit etmekle işe başladıklarını anlatan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam ediyor: “Kıkırdak dejenerasyonunun dört tane evresi var. Hangi kategoriye giriyorsa ona uygun hareket ediyoruz. Hastadan önce diyetisyene gidip kilo vermeye yönelik bazı önlemler almasını istiyoruz. Ardından diz çevresine yönelik bazı fizik tedavi uygulamaları veya duruma göre diz eklemini tedavi edici ya da süreci yavaşlatıcı bazı enjeksiyonlar önerebiliyoruz. Eğer bunlara rağmen şikayetler devam ederse ileriki dönemde diz protezi gibi cerrahi işlemler yapılabiliyor.” Uzun süreli dinmeyen ağrılara dikkat Diz ekleminde nadir de olsa görülen bir başka hastalık ise tümörler. “Her yaşta görülse de çocuklarda ve genç erişkinlerde daha sık görülüyor. Bu da uzun süreli diz ağrısına neden oluyor” diyen Prof. Dr. Yıldırım, hastaların bu gibi durumlarda şişlik veya diz çevresinde oluşan kitle şikayetiyle başvurduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Yıldırım, ciddi bir sorun olan tümörlerin en sık kaval kemiğinin üst kısmında, uyluk kemiğinin alt kısmında ve diz çevresinde lokalize olduğuna dikkat çekerek uyarıda bulunuyor: “Bu tür uzun süre geçmeyen ağrılarda hastayı mutlaka dikkatli değerlendirip doğru teşhis koymak gerekiyor. Bunun için önce radyolojik görüntüleme yapılıyor. Ardından söz konusu kitleden biyopsi alınıyor. Alınan neticeye göre sık görülen kötü huylu kemik tümörlerinden bir tanesi ise ameliyat, kemoterapi gibi tedaviler uygulanıyor.” Zorlayıcı hareketlerden kaçınılmalı Peki diz ağrıları yaşayanlar, günlük hayatında nelere dikkat etmeli? Alınacak ilk önlem dizi zorlayacak hareketlerden uzak durmak. Özellikle de çömelerek yapılan faaliyetlerden kaçınılmalı. Yine diz ağrısı yaşayanların merdiven inip çıkmaması öneriliyor. Uygun olmayan zeminlerde yürüyüş yapılmaması bir başka dikkat edilmesi gereken nokta. Yine hekim tavsiyesiyle kıkırdak koruyucu bazı gıda takviyeleri de kullanılabiliyor. Dizinde herhangi bir ağrı olmayan birinin ileride bu tip sorunlarla karşılaşmamak adına henüz sağlıklıyken birtakım önlemler alması mümkün. Prof. Dr. Yıldırım’ın bu konudaki tavsiyeleri şöyle: “Gençler spor esnasında dikkatli olmalı. Çünkü eğer dikkat etmezlerse bir darbe aldıkları zaman veya bazen darbe almasalar bile dizlerinde bir rahatsızlık olabiliyor. Yine çok ağır bir iş yapılmamalı, ağır bir şey kaldırılmamalı, uygun olmayan zeminlerde koşulmamalı. Boy-kilo kontrolü sağlanmalı. Diz problemleriyle karşılaşmamak için özellikle dizin üst kısmındaki ve baldırdaki kaslar geliştirilmeli. Böylece güçlü kaslar sayesinde dize daha az yük bineceği için ileride bir rahatsızlık geçirme ihtimali çok azalıyor.”

Yanlış ayakkabı seçimi bu hastalığa zemin hazırlıyor! Haber

Yanlış ayakkabı seçimi bu hastalığa zemin hazırlıyor!

Halluks Valgus, ayak başparmağımızdaki şekil bozukluğuna denir.Bu duruma bağlı olarak ayak başparmağı, ikinci parmağa doğru döner.  Ayak başparmağının biraz yukarısında ve iç kısımında "bunyon" olarak adlandırılan şişlik meydana gelir.Bu rahatsızlık basit bir şişlik ya da çıkıntıdan çok daha karışıktır.Çünkü ayak biyomekaniğindeki bu eklem vücut ağırlığının %30 yükünü taşır.Yanlış ayakkabı (Ucu sivri, yüksek topuklu ayakkabı) kullanımına bağlı oluşan bu durum aynı zamanda  var olan deformitenin artmasına neden olmaktadır.Uzun süre dar , sivri uca sahip  ve yüksek topuklu ayakkabı kullanımı, halluks valgus rahatsızlığına yakalanma oranını fazlalaştırır. Kadınlarda ve romatoid artritli hastalarda daha sık görülür, genetik geçiş söz konusudur.Genetik riske sahip olan kişilerin bu hastalığa yakalanmamaları için ucu geniş, sivri olmayan ve yumuşak ayakkabılar giymeleri gerekir. Hastalığın ilk aşamalarında uygulanan ayakkabı modifikasyonu ve parmak arası makaraları, gece atelleri, bunyon yastıkçıkları gibi... ortezler kullanabilir. Bunlar deformitenin ilerlemesini önlemeye yardımcı olabilir. Op.Dr.Alperen Korucu,''Tüm konservatif yöntemler uygulanmasına rağmen ağrı geçmiyorsa tedavi seçeneği cerrahidir. Ameliyata karar verilmesi için en önemli endikasyon "ağrı" olmalıdır.Birçok ameliyat tekniği ile tedavi edilen bu rahatsızlıkta hangi ameliyatın yapılacağına Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı karar verir.Her Halluks Valgus hastasına standart aynı operasyon yapılamaz. Hastadaki deformitenin büyüklüğüne,hastanın yaşına,eklem uyumuna ve radyolojik ölçümlere göre gerekli ameliyata karar verilir.İyileşme süresi de uygulanan ameliyata göre değişiklik gösterir.''dedi.

En korkulan tablo! Normal baş ağrısı gibi olmuyor Haber

En korkulan tablo! Normal baş ağrısı gibi olmuyor

Beyin damarlarının kesişim noktasında, damar duvarının tansiyon, kolesterol gibi sebeplerle zayıflayıp incelmesi sonucu oluşan baloncuklara anevrizma adı veriliyor. Henüz yırtılıp kanamadan teşhis edilebilirse, tedavisi cerrahi ya da daha sıklıkla girişimsel yöntemlerle yapılıyor. Kanamadan tedavi edilen anevrizma hastalarının yaşam şansları çok daha yüksek oluyor. Ancak baloncuğun yırtılmasıyla meydana gelen beyin kanamaları, beyin cerrahi alanının en korkulan tablolarından birini oluşturuyor. Bazen, henüz kanamadan anevrizması tespit edilmiş olan hastaların, farklı doktorlardan görüş almak istemesi ya da çeşitli sebeplerle, tedavisi ertelenebiliyor.  Sağlık Bilimleri Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorlarının yaptıkları bir araştırma, bu anevrizmaların hangisinde yırtılma riskinin daha yüksek olduğunu belirledi. Buna göre var olan baloncuğun üzerinde başka 'yavru' balonlar oluşmuşsa, kanama riski 3 kat artıyor. Yeni saptanan anevrizmaların beşte biri ise 'yavrulu' anevrizma oluyor. Türk Nöroşirürji Dergisi'nde de yayınlanan araştırmayı gerçekleştiren ekipten Doç. Dr. Murat Şakir Ekşi, 107 hastayı dahil ettikleri çalışmanın detaylarını Demirören Haber Ajansı'na anlattı.   "İSTATİSTİKİ OLARAK SADECE BİR HASTA HAYATTA KALABİLİYOR" Anevrizmanın yırtılarak oluşturduğu 'subaraknoid kanama' ile beraber hasta için geri sayımın başladığına işaret eden Doç. Dr. Ekşi, " Anevrizmalar beyin damarlarının kesişim bölgesinde baloncuk meydana gelmesi. Bu baloncuklar damar duvarının zamanla kolesterol damar sertliği ve yüksek tansiyonla beraber damar duvarının zayıflaması ve bu zayıflayan bölümde basınç etkisiyle baloncuk oluşması durumudur. Her 100 kişinin 3-8'i arasında anevrizma olabiliyor. Bu altta yatan hastalıkların da etkisiyle büyüyebilir ve nihayetinde patlayabilir. Biz bunu beyin kanaması olarka nitelendiriyoruz. Çok tehlikeli bir süreç, her 4 hastadan bir tanesini ne yazık ki olay anında kaybediyoruz. Geri kalan 3 hastanın birisi yolda, kalan 2 hastanın biri ise hastanede kaybediliyor. Sadece bir hasta hayatta kalabiliyor istatistiki olarak. Beyin cerrahisinin en büyük, en önemli, en ölümcül hastalığını teşkil ediyor" dedi. Henüz kanamadan teşhis konabilmiş anevrizmalarda iki türlü yaklaşım izlediklerini anlatan Doç. Dr. Ekşi, "Açık ya da kapalı yöntemlerle müdahale edilir. Kapalı müdahalede girişimsel olarak kasık ya da koldan girilerek kalp anjiyosu oluyormuş gibi anjiyo yapılıyor. Bu da zaten rutin tetkikler arasında istenen bir şey. O sırada hastanın filmi ve kliniği uygunsa, aynı işlem sırasında ya da hemen sonrasında girişimsel nöroradyoloji tarafından bu anevrizmalar kapatılıyor" diye konuştu. YAPTIKLARI ÇALIŞMAYLA KANAMA RİSKİNİ BELİRLEDİLER Kanayan anevrizmalarda, yapılacak müdahalenin net olduğunu ama henüz yırtılmamış olan anevrizmaların hangisine "acilen" müdahale edilmesi gerektiği konusunda literatürde bir boşluk bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Ekşi, yaptıkları çalışmanın bu "gri alana" yönelik olduğunu vurgulayarak, şu bilgileri verdi: "Kanama olmadan, hayati risk daha ortaya çıkmadan, müdahaleyi ne zaman yapmalıyız? Bu net değil literatürde, kesin bir bilgi yok. Biz de kendi hastanemizin beyin cerrahisi kliniğinde müdahale ettiğimiz, ön beyin bölgesindeki kanamış ve kanamamış anevrizmaların hangilerinin kanamaya daha yatkın olduğunu, hangilerinin kanamasının daha geç dönemde gerçekleştiğini ayırt edecek şekilde bir çalışma yaptık. Bunun için literatürdeki benzer çalışmaları da tek tek tarayıp analiz ettik. Bu hastaların ne zaman ameliyat olup olmaması gerektiği konusunda daha net bilgi vermek açısından önemli bir argüman ortaya koymuş olduk." ANEVRİZMA RİSKİNİ ARTIRAN ETKENLER  Araştırma için 107 hastanın verilerini değerlendirdiklerini vurgulayan Doç. Dr. Ekşi, şunları anlattı: "Hastaların ön beyin bölgesindeki anevrizmalar (Acom) bir kısmında kanamış, bir kısmında kanamamıştı. Yaptığımız analizler, bu baloncukların üzerinde yeni bir baloncuk oluşabildiğini ve bu şekilde 'yavrulu' anevrizması olanların kanama ihtimalinin 3 kat daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Her saptanan yeni anevrizmanın beşte birinde, bu yavru anevrizma mevcut. Bu da kanama oranını artıran bir faktör. Bunun yanı sıra, (eskiden de olsa) hastanın düzenli bir sigara içme öyküsü olmuşsa, kanama ihtimali yüzde 70 artırıyor. Ayrıca genç yaş da riski yüzde 5 artırıyor. Dolayısıyla hasta ne kadar gençse, özellikle 50 yaş altındaysa, anevrizmasının kanama ihtimali daha fazla." "DOKTOR DOKTOR DOLAŞIRKEN KANAYABİLİR" Asıl hedeflerinin 50 yaş altında görülen anevrizmalara kanamadan müdahale edilmesi olduğunu kaydeden Doç. Dr. Ekşi, bunun nedenini ise şu uyarılarla anlattı: "Bizim asıl amacımız bu genç popülasyonda saptanan anevrizmalar. Çünkü çalışmamız da gösterdi ki, onlar daha yüksek risk altında. Dolayısıyla bu kriterleri taşıyan, yani bir şekilde anevrizması teşhis edilmiş (ve var olan baloncuğunun üzerinde başka bir yavru anevrizma daha bulunan) hastaların kanama riskinin yüksek olduğu konusunda ikaz edilmesi, riskin altının çizilmesi gerekiyor. Bu şekilde en erken sürede açık ya da kapalı yöntemlerle var olan anevrizmanın tedavi sürecinin planlanması önem taşıyor. Bazen hastalar emin olmak için birkaç farklı hekime gitmek isteyebiliyorlar. Biz daha önce böyle bir durumla da karşı karşıya kaldık. Hastamız filmleri ile başka doktorlardan fikir almak istedi. Doktor doktor dolaşırken beyin kanaması meydana geldi. Müdahalesini yaptık kanadıktan sonra hasta kurtuldu. Ama herkes bu kadar şanslı olmayabilir." "ENSEDEN BAŞLAYAN BAŞA YAYILAN ŞİDDETLİ AĞRILAR ANEVRİZMAYA ÖZGÜ BİR DURUM" En büyük belirtisi şiddetli baş ağrısı olan beyin anevrizmalarında her zaman net, ayırıcı bir tanı olamayabileceğini de söyleyen Doç. Dr. Ekşi, sözlerini şöyle noktaladı: "Anevrizmanın maalesef kendine has, direkt bir bulgusu olmuyor. Çok nadiren, sızdırma tarzı, ani olmayan kanamalar gerçekleşebiliyor. Bu durumda enseden başlayan, başın her yerine yayılan şiddetli ağrılar başlıyor. Bu belirti anevrizmaya özgü bir durumdur. Bu böyle bir şikayette hasta, baş ağrısını başka hastalıklarla da ilgili olabilir diye düşünebiliyor. Ama bu, normal baş ağrısı gibi olmaz. Acilen en yakın sağlık kurumundaki nöroloji ya da beyin cerrahisi uzmanının değerlendirmesine fayda var. Daha da önemli bir şey, örneğin uzun süredir takipli migren hastası bir kişi, bu ağrıyı migrenden kaynaklanıyor da sanabiliyor. Migren hastalarının da ne zaman ki ağrılarında karakter değişimi olursa, doktorlarına mutlaka başvurması gerekiyor."

Kanser hücrelerini tespit etmek için bakteriler geliştirildi! Haber

Kanser hücrelerini tespit etmek için bakteriler geliştirildi!

Bilim insanlarından oluşan uluslararası bir ekip, kolon kanseri gibi ulaşılması zor yerlerdeki kanser hücrelerinin tespit edilmesine (hatta tedavi edilmesine) yardımcı olabilecek yeni bir teknoloji geliştirdi. Genetik mühendislik ile geliştirilen bakterinin laboratuvar deneylerinde başarılı olduğu ancak teknolojinin insanlar üzerinde kullanıma hazır olamadığı belirtildi. ERKEN TEŞHİSTE BÜYÜK İLERLEME SAĞLANABİLİR Güney Avustralyalı araştırmacılar, bağırsak kanserini daha hızlı tespit etmek ve mevcut evde yapılan dışkı testlerinin yerini almak için kullanılabilecek bakteriler tasarladılar. Science dergisinde yayınlanan ilk araştırmaya göre, Acinetobacter baylyi adı verilen mühendislik ürünü bakteri, bağırsak gibi bir bölgede arama yapma ve kanser DNA'sını tespit etme yeteneğine sahip. Güney Avustralya Sağlık ve Tıbbi Araştırma Enstitüsü'ndeki (SAHMRI) araştırmayı yöneten Adelaide Üniversitesi Doçenti Susan Woods, bakterinin bağırsak kanseri taraması için bir kan testi geliştirmede kullanılabileceğini belirtiyor. Dr. Woods, bakterilerin pankreas kanseri gibi genellikle geç tespit edilen ve tespit edilmesi daha zor olan diğer kanserleri teşhis etmek için de kullanılabileceğini umduğunu söyledi: "Şu anda pankreas kanseri birçok insan için gerçekten kötü ve üzücü sonuçları olan önemli bir kanser çünkü gerçekten geç tespit ediliyoe. Eğer erken teşhis edebilirsek bu oyunun kurallarını değiştirebilir." ARAŞTIRMANIN DETAYLARI CATCH ya da hedeflenmiş, CRISPR ile ayrıştırılmış yatay gen aktarımı için hücresel deney olarak adlandırılan bir teknik kullanan bilim insanları laboratuvar deneyleri için Acinetobacter baylyi adlı bir bakteri türünü kullandı. Bu bakteri doğal olarak çevresindeki serbest yüzen DNA'yı alarak kendi genomuna entegre etme ve böylece büyümek için yeni protein üretme yeteneğine sahip. Bilim insanlarının yaptığı şey, A. baylyi bakterisini, insan kanser hücrelerinde bulunan DNA'yı taklit eden uzun DNA dizileri içerecek şekilde tasarlamak oldu. Bu diziler, yakalanan kanser DNA'sına kilitlenen bir fermuarın diğer yarısı gibi bir işlev görüyor. Bilim insanları testleri için kolorektal tümörlerde yaygın olarak bulunan mutasyona uğramış KRAS genine odaklandılar. Eğer mutasyonlu DNA'yı bulan A. baylyi bakterisi bunu genomuna entegre ederse, bağlantılı bir antibiyotik direnç geni de aktive oluyor. Bu sayede kanser hücrelerinin tespiti sağlanıyor. Bilim insanları laboratuvarda kolorektal kanser hücreleri enjekte edilen farelerde tümör DNA'sını tespit etmeyi başarmış olsalar da, bu teknoloji henüz gerçek teşhis için kullanılmaya hazır değil. Ekip, tekniğin verimliliğini artırmak ve diğer tanı testlerine kıyasla nasıl performans gösterdiğini değerlendirmek de dahil olmak üzere sonraki adımlar üzerinde çalışmaya devam ettiklerini söylüyor. Gelecekte bu teknoloji, belirli DNA dizilerinin varlığına bağlı olarak vücudun belirli bölgelerine tedavi uygulayabilen hedefe yönelik biyolojik tedavi için de kullanılabilir.

Uyku problemi çekiyorsanız bu riske dikkat! Haber

Uyku problemi çekiyorsanız bu riske dikkat!

Günümüzün tempolu yaşam tarzı ve çeşitli zorluklar karşısında, ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesi her geçen gün daha da önemlihale geliyor. Hayatın getirdiği zorluklar karşısında esneklik göstermek, duygusal dengeyi sağlamak ve olumlu ilişkiler kurmak, sağlıklı bir psikolojinin temel unsurlarını oluşturuyor. Sağlıklı bir psikolojiye sahip olmak, bireylerin yaşamdan daha fazla keyif almasını, olumlu ilişkiler kurmasını ve stresle başa çıkmasını sağlıyor. Sağlıklı bir psikoloji, zihinsel, duygusal ve sosyal iyilik halinin sürdürülmesi ve geliştirilmesiyle yakından ilgili. Klinik Psikoloğu Cansu Karaman, sağlıklı bir psikoloji için yapılması gerekenleri 6 maddede sıraladı:  1- Uykunuza önem verin Uyku genel sağlığımız için önemlidir. Gün boyunca bize güç sağlayacak enerjiyi verir ve vücudumuzu onarmaya yardımcı olur. Yetersiz uyku (kronik ve akut) ruh halini olumsuz etkiler. Sağlıklı bir uyku ise kognitif işlevi, hafızayı geliştirir, kaygı, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar riskini azaltır. Uyuma saatinize tutarlı kalmaya çalışın. Uyumadan önce odanızın dağınık olmamasına dikkat edin. 2- Sınırlarınızı belirleyin Psikolojik sağlığınızı korumak için sağlıklı sınırlar zorunludur. Bu sınırlar iş, aile, arkadaşlar ve eşinizle ilgili olabilir. Gereken durumlarda hayır demeniz gerekiyorsa kendinizi suçlu ve pişman hissetmeyin. Sınır koymak, kısa sürede rahatsız edici hissettirebilir. Ancak uzun vadede zihinsel sağlığınızı korumak için büyük öneme sahiptir. 3- Hobi edinin Zamanınızı daha verimli kullanabilmek için hobi edinin. Yeni bir hobi edinmenin en iyi yolu yeni şeyler denemekten geçer. 4- Sağlıklı beslenmeye özen gösterin Yapılan araştırmalar beslenmenin psikoloji üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Kaliteli bir yaşam için yeterli ve dengeli beslenmek büyük öneme sahiptir. 5- Gevşeme egzersizleri uygulayın Zihinde ve bedende oluşan gerilimlerin aşamalı olarak azalmasını sağlayan nefes ve gevşeme egzersizleri bilimsel olarak kanıtlanmış yöntemlerdir. Nefes ve gevşeme egzersizleri günlük yaşam içinde oluşan kaygı, stres, öfke, korku gibi duygular nedeniyle zihinde oluşan gerilimleri azaltmak için uygulanabilir. 6- Terapi almaktan çekinmeyin Psikolojik bozukluklar kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Kişinin işlevselliğini azaltır ve performansının düşmesine neden olur. Psikolojik sağlığı bozulan kişi okulda, işyerinde odaklanma güçlükleri yaşamaya başlar. Dikkatini toparlayamaz, tahammül gücü azalır ve sosyal ilişkileri olumsuz etkilenmeye başlar. Kişilerde zaman içinde unutkanlık, yorgunluk, kaygı, değersizlik ve çaresizlik hisleri görülebilir. Bu gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorsanız psikolojik destek alarak yaşam kalitenizi artırabilirsiniz.

Peynir ve sütteki gizli tehlike ortaya çıktı Haber

Peynir ve sütteki gizli tehlike ortaya çıktı

Enfeksiyon Hastalıkları ve Kronik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Hividar Altan, brucella hastalığının bölgede çok sık görülen bir hastalık olduğunu belirterek, peynir ve sütteki 'brusella' tehlikesine dikkat çekti. YAZ MEVSİMİNE DİKKAT!  Brucella hastalığının süt, süt mamulleri ve hayvanlardan bulaştığını belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Kronik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Hividar Altan, özellikle yaz aylarında taze peynirin tüketilmesi konusunda vatandaşları daha dikkatli olmaları konusunda uyardı. Hastalığın mikrobu taşıyan hayvanın etinden ve sütünden bulaştığının altını çizen Hividar Altan, hastalığın tedavisinin mümkün olduğuna dikkat çekerek, "Bu hastalıktan korunmak için özellikle peynir yaparken sütün iyice kaynatılıp pastörize edilmesi gerekir. Ayrıca yapılan peynir tuz oranına göre 5-6 ay bekletilmeli, etler de iyice pişirilmelidir. Bunun yanında peynir üreticilerinin sütü iyice pastörize edip, ondan sonra peynir yapmaları gerekmektedir. Bu kurallara uyulduğu zaman brucella hastalığına kolay kolay yakalanılmaz. Hastalık mikrobunu kapan bir hasta kısa bir süre içerisinde etkilerini görür. Hastalık ateş, gece terlemesi ve genel vücut ağrıları, eklem ağrıları, halsizlik ve iştahsızlık gibi belirtiler gösterir" dedi. HAYVANLARDAN İNSANLARA GEÇEN BİR BAKTERİ  Dr. Hividar Altan, brusellanın hayvanlardan insanlara geçebilen bir bakteri türü olduğunu belirtti. Brusella hastalığı özellikle sığır, koyun, keçi gibi bölgemizde de sıklıkla yetiştirilen hayvanlardan insanlara bulaşan bir hastalıktır. Öncelikle enfekte hayvanlardan elde ettiğimiz pastörize edilmemiş süt ve bu sütten elde edilmiş süt ürünlerinden bulaşmaktadır. Bizim de bölgemizde sıklıkla bulaş yolu budur. Ayrıca az pişmiş etten de bulaş saptanmaktadır. AÇIK YARALARDAN DİREKT BULAŞIYOR  Özellikle hayvancılıkla uğraşan kişilerdeki ciltte sıyrık, kesik gibi açık yaralardan enfekte hayvana direkt dokunmakla da bulaşmaktadır. İnsandan insana bulaş çok nadir saptanmakta, ama anne sütüne geçebildiği için bebeğe bulaş mümkündür. Özellikle emziren annelerde bunu saptıyoruz. TÜRKİYE'DE KÜÇÜKBAŞ HAYVANLARDAN BULAŞAN BİR TÜR  Brusella melitensis dediğimiz özellikle Türkiye'de koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanlardan bulaşan tür en sık saptanan türdür. Belirtilerine gelecek olursak enfekte hayvandan vücudumuza bakteri girdikten sonra sıklıkla 2-3 hafta sonra bulgular ortaya çıkıyor ancak bu süre 1,5 aya kadar da uzayabilmektedir. Ayrıca bir hafta gibi kısa bir sürede de ortaya çıkmaktadır. ATEŞ VE HALSİZLİK EN NET BELİRTİLERİ  En sık saptadığımız şikayetler ise ateş, halsizlik, yorgunluk, kırgınlık, eklem ağrısı, bacak ağrıları, kas ağrıları, ve sırt ağrıları gibi non-spesifik dediğimiz her hastalıkta olabilen şikayetler ortaya çıkmaktadır. Bu tür şikayetlerle gelen hastalarda özellikle Siirt'in içinde bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde brusella akılda bulundurulmadır. HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER  Temel koruma yöntemi bölgemizde de olduğu gibi küçükbaş hayvancılık ile uğraşan vatandaşların hayvanlarını aşılamasıdır. Bu bölgemizde sıklıkla atlanan bir durumdur. Bu yüzden özellikle belirtmek istiyorum ki hayvanların aşılanması yıllık yapılmalı ve takibinin de yapılması gerekmektedir. Ayrıca pastörize edilmemiş yani paketli olmayan süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi önerilmemektedir. Bölgemizde sıklıkla taze sütten yapılan peynir tüketiminin olması sebebiyle biz brusella vakalarını çok sık görmekteyiz.  Brusella hastalığı kan yoluyla vücuda yayıldığı için beyin, kalp, kemik, sırt ve özellikle sırt kemikleri, diz, eklem kemikleri dahil karaciğer, dalak dahil birçok organı ve birçok yeri tutabilmektedir. Bazen ölümle sonuçlanabilmektedir Bizim de kliniğimizde bu tarz komplikasyonlar dediğimiz yani farklı organları tutan birçok hasta takibi yapılmakta olup, özellikle temmuz ayında 86 hastaya yeni tanı konulmuştur. Bu çok ciddi bir rakamdır. Hem ilimiz hem de Türkiye için yüksek bir rakamdır. Ayrıca hayvancılıkla uğraşan vatandaşların hayvanlara temas etmeden önce elde sıyrık ve kesik gibi hayvanlara müdahale etmesi lüzum halinde doğum gibi ya da süt sağma gibi durumlarda maske takması ve gereklilik halinde de önlükle hayvanlara müdahale etmesi önerilmektedir. Siirt ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bölge halkının köy peyniri tüketmesinden dolayı Siirt çevresinde brusella vakalarını çok saptıyoruz. Özellikle haziran ve temmuz aylarında akut brusella dediğimiz vakalar çok saptanmaktadır. Bunun nedeni ise nisan ve mayıs aylarında taze peynirin üretim dönemi olması sebebiyle vatandaşlar taze peynir tüketiminden dolayı akut brusella kliniği ile karşımıza çıkmaktadır. Peki bunun önlemini nasıl alacağız? Mümkünse pastörize edilmiş süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi, yani marketten alınmış paketli ürünlerin kullanılması. Ancak köy peyniri tüketiminin çok yaygın olması sebebiyle eğer köy peyniri tüketimine devam edeceksek en azından 5-6 ay bol tuzda bekletilmiş peynirin tüketilmesini öneriyoruz. Yeni yapılmış, kısa süre tuzda bekletilmiş peynirde brusella bakterisi hala yaşıyor bulunmaktadır. Ayrıca süt tüketimine devam edeceksek eğer iyice kaynatılmış, en az yarım saat kaynar ısıda bekletilmiş sütün tüketilmesi önerilmektedir. Brusella hastalığının tanısı, takibi ve tedavisi enfeksiyon hastalıkları kliniğimizce yapılmaktadır. Hastalığın takibi, tedavisi ve yan etkisi tarafımızca düzenlendiği için bu tarz şikayetlere sahip vatandaşların kliniğimize başvurması önerilir.

Bel ve kas ağrılarından korunmanın yolları! Haber

Bel ve kas ağrılarından korunmanın yolları!

Birçok kişinin problemleri arasında bel ve kas ağrıları yer almaktadır.Günlük hayatta hemen hemen herkesin yakındığı kas ağrıları, yorgunluk ve sakatlıkların yanı sıra daha ciddi durumların habercisi olabilir. Kimi zaman kas ağrıları birkaç gün içerisinde ortadan kalkarken kimi zaman da kronikleşerek sürekli bir hal alabilirler. Birkaç gün içerisinde geçen kas ağrıları büyük sorunlara neden olmazken uzun süren ve kalıcı hale gelebilen kas ağrıları kişilerin günlük hayatını hem aktivite yönünden hem de psikolojik açıdan kötü yönde etkiler ve yaşam konforunda ciddi oranda azalmaya neden olur. Kas ağrılarının sürekli bir hal aldığı ve kişinin hayatını olumsuz etkilediği bu kronik durumlara miyalji adı verilir. Miyalji belirtileri nelerdir? Miyalji belirtileri çeşitlilik gösterir ve kimi zaman başka hastalıkların belirtileriyle karıştırılabilirler. En fazla görülen miyalji belirtilerinden bazıları şunlardır: Uzun süreli kas ağrıları, ağrıyla beraber kaslarda hareket kısıtlılıkları, kramplar, dinlenmeyle geçmeyen kas yorgunlukları, kas tutulmaları ve belli kas gruplarında hassasiyet. Miyaljinin ortadan kaldırılmasında en önemli etkenlerden biri sebebinin doğru olarak belirlenebilmesidir. Miyalji görülmesine neden olan sebeplerin bazıları şunlardır: Günlük hayatta yapılan hareketlerde belli kas grupları diğerlerine oranla daha fazla kullanılır. Özellikle bazı meslek gruplarında sürekli kas ağrıları gözlenir. Masa başı ve ağır yük kaldırmaya yönelik işlerde çalışan kişilerde veya  duruş bozuklukları olan bireylerde  miyalji gelişebilir. Bunun yanında gibi etkenler de miyalji görülme ihtimali yüksek orandadır. Sırt ve boyun bölgesinde görülen miyaljilerin en fazla görülen nedenlerinden bazıları, çalışma esnasındaki duruş bozuklukları ve buna bağlı olarak bu kas gruplarında oluşan aşırı yük ve zorlanmadır.Kas ağrısının yaygın nedenleri arasında  aşırı efor, vücudun bir bölgesine isabet etmiş olan travma, viral enfeksiyonlar, uzun süre kortizon kullanımı sayılabilir. Vücudun kas olan herhangi bir bölgesinde hissedilebilir. Nedenine bağlı olarak, rahatsızlık hafif veya çok şiddetli olabilir. Kas Ağrısı Neden Olur? Stres vücudun hastalıklarla savaşmasını zorlaştırır. Hasta ve stresli olan insanların kaslarında, vücudun iltihaplanma ya da enfeksiyonla savaşmaya çalışmasından dolayı ağrı yaşanabilir. Ayrıca endişe, korku ve stres birleşerek immüniteyi düşürür ve kas, bel, boyun, baş,  hatta eklem ağrısına da neden olabilir. İnsanlar bilişsel ve başa çıkma  teknikler öğrenerek ve mümkünse stresli durumlardan uzaklaşarak stresle mücadele etmeye çalışabilirler. Bir kişi, beslenme düzenlerinden uygun besin maddelerini alamazlar ise kas ağrısı ve acısı yaşayabilir. B12 vitamin eksikliği bel ağrısına neden olan faktörler arasındadır. D vitamini, özellikle kasların düzenli çalışmasını sağlamada önemli bir faktör durumundadır. D vitamini kalsiyum emilimine yardımcı olur ve bu vitaminin eksikliği kalsiyum düşüklüğüne neden olabilir. Bu da kaslara ek olarak kemikleri ve organları etkileyebilecek bir durumdur. Vücudun yetersiz su oranına sahip olması anlamına gelen dehidrasyona maruz kalan bireylerde de şiddetli kas ağrısı problemi meydana gelebilir. Vücudun düzgün çalışmasını sağlamak için yeterli su içilmesi hayati bir durumdur. Çünkü vücutta yeterli sıvı olmaması, fonksiyonların yetersiz hale gelmesine neden olabilir.  Bu nedenle yeterli sıvı alımını bir alışkanlık haline getirmek gerekmektedir. Yetersiz uyku yada yetersiz dinlenme vücut üzerinde değişik belirtiler verebiliyor. Bunlardan biride baş ağrısı ve genel vücut ağrısı şeklinde tezahür eder. Yetersiz uyku, insanların halsiz hissetmesine neden olabilir. Yapılan aşırı aktivite, kas zorlanmasına ve ağrılara neden olabilir. Egzersiz adet haline getirmiş olmamak, yeni bir egzersize başlamak, normalden daha yoğun veya uzun süre egzersiz yapmak, ısınma hatası veya düzgün şekilde esnememek de kas veya bel boyun ağrısına neden olabilmektedir. Kalıtsal durumlar, Enfeksiyonlar, diğer Hastalıklar da  kas ağrısına neden olabilir. Anemi, Eklem iltihabı, Kronik yorgunluk sendromu, asimetrik yürüme (Topallama), Gripal enfeksiyonlar, Fibromiyalji Sendromu, miyofasiyal ağrı sendromu da diğer ağrı nedenleri arasında sayılabilir Kas Ağrıları Ne Zaman Tehlikelidir ? Uzun süren kas ağrıları, ani ortaya çıkan ve alışkın olmadığınız türden kas ağrıları sizi endişelendirmeli ve bir uzman hekime muayene ettirilmelidir. Kas Ağrıları Tedavisi Nedir ? Duruş bozuklukları, kas zayıflıkları ve iskeletsel problemler gibi etkenlere dayalı olarak gelişen miyaljilerin tedavisinde fizik tedavi uygulamaları çok önemli bir rol oynar. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanları tarafından uygulanan elektroterapi, nöralterapi, manüplasyon ve ozon, cupping terapi, kuru iğneleme ve masaj gibi yöntemlerle tedavi edilebilir. Kas  Ağrılarından Korunmanın Yolları Nelerdir ? Düzenli egzersiz yapılması kronikleşen ve miyalji haline gelen kas ağrılarının ortadan kaldırılabilmesi için çok önemlidir. Aerobik egzersizler, esneme ve germe egzersizleri, dayanıklılık egzersizleri gibi egzersizlerin doğru şekilde ve düzenli olarak yapılması kasların güçlenmesini ve daha esnek hale gelmesini sağlayarak miyalji görülme oranını azaltır. Egzersiz sırasında önemli olan, yapılan hareketlerin uzman tavsiyesinde ve doğru şekilde uygulanmasıdır. Doğru yapılmayan egzersizler ağrıların artmasına ve başka sakatlıklara neden olabilir.

Regl dönemini kabusa çeviren gıdalar! Haber

Regl dönemini kabusa çeviren gıdalar!

Genellikle kadınların beslenme ihtiyaçları regl dönemlerinde değişiyor. Bunun sebebi olarak da hormonal dalgalanmalar gösteriliyor. Pek çok kadın buna istinaden sağlıklı olmayan besinlere daha fazla ilgi gösterebiliyor. Bu ilgi  hem kilo almaya hem de sağlığı bozmaya neden oluyor. Hatta ruh halini iyileştirmek için tüketilen bazı yiyecekler, regl semptomlarını daha da kötüleştirebiliyor. Kadınlarda regl döneminin zor bir süreç olduğunu söyleyen Op. Dr. Soner Pul, “Normal zamanda rahatsız etmeyen konular regl döneminde rahatsızlık verebilir. Bu dönemde şişkinlik, karın ağrısı, kramplar, depresif ya da sinirli ruh hali baskın olabilir. Genelde de pek çok kişi ruh halini iyileştirmek için beslenme düzeninde de değişiklikler yapabilir. Abur cubur ağırlıklı bu beslenme düzeni kısa süre içinde rahatlatıyor gibi görünse de vücutta farklı sorunlara da neden olabilir. Temelde iki kadınlık hormonu, östrojen ve progesteron, ay boyunca yükselip alçalarak adet görme ve yumurtlama döngüsünün devamını sağlarken; bu hormonlar ruh halimizden fiziksel görünüşe kadar pek çok şeyi etkileyebilir. Beslenme değişikliği de hormonlardan etkilenebilir” dedi. TUZLU YİYECEKLER ÖDEME SEBEP OLUYOR Op. Dr. Soner Pul, pek çok kadının abur cubur olarak nitelendirilen sağlıksız gıdaları regl döneminde daha çok tercih ettiğini söyleyerek, regl döneminde kaçınılması gereken besinleri şöyle açıkladı: Genelde regl dönemlerinde tuzlu yiyeceklere meyil olur. Örneğin, cips türü gıdaları tüketme isteği artabilir. Fakat bu gıdalar ruh halini anlık olarak iyileştirse de regl semptomlarını kötüleştirebilir. Aşırı tuzlu ürünler tüketmek midede şişkinlik oluşturur. Ayrıca progesteron ve östrojen hormonları, ödemi artırır. Özellikle kadınlık hormonu olarak bilinen östrojen, ödem yapma özelliği nedeniyle regl döneminde şişkinliğe yani ödeme yol açar. Paketli tuzlu gıdalarda sodyum oranı yüksektir. Sodyum oranı yüksek olan yiyecekler de şişkinliğe neden olur. Bu nedenle aşırı tuzlu besinlerden kaçınmak daha doğru olur.   RAFİNE ŞEKERDEN UZAK DURUN Rafine şekerle dolu yiyecekler yemek, kan şekeri seviyelerinde hızlı bir artışa ve ardından günün ilerleyen saatlerinde de şekerin düşmesine neden olur. Bu durum da regl dönemindeki ruh halinin değişimine, yorgunluğun artmasına sebep olabilir. Yapılan araştırmalara göre bu süreçte daha şekerli gıdalar tüketen kadınların daha az şekerli beslenenlere göre daha fazla regl sancısı çektiği görülmektedir.  Bu süreçteki tatlı isteklerini meyveler, doğal tatlandırıcılar veya protein ve lif dengesi olan atıştırmalıklarla bastırmaya çalışmak, stabil kan şekeri seviyelerinin korunmasına yardımcı olurken, ruh halini de dengeleyebilir. YAĞDA KIZARTILAN BESİNLER KRAMPLARA YOL AÇAR Yağda kızartılan yiyecekler de regl döneminde kaçınılması gereken gıdalardandır. Derin yağda kızartılmış yiyecekler, daha yağlı et parçaları, işlenmiş süt ürünleri ve şekerlemeler gibi doymuş yağ oranı yüksek olduğu için vücutta iltihaplanmayı artırabilir. Bu da kramplar, şişkinlik ve hassasiyet gibi dönemle ilgili semptomları şiddetlendirebilir. KAFEİNLİ İÇECEKLER UYKUYU KAÇIRIYOR Bunun yanında kafeinli içecekler de kaygıyı artırmakla birlikte uyku düzenini bozabilir. Menstrüasyon sırasında, hormonal dalgalanmalar olabildiği için, kafein tüketimi meme hassasiyeti, sinirlilik ve uyku bozuklukları gibi semptomları yoğunlaştırabilir ve kaygıyı artırarak ruh sağlığını etkileyebilir.  Bu süreçte bitki çayları tüketmek regl semptomlarını daha rahat yönetmeye yardım eder. Kafeinin yanında gazlı içecekler de şişkinliğe neden olduğu için regl döneminde tercih edilmemesi gereken ürün grubuna girmektedir. Regl dönemini daha rahat geçirebilmek için kabuklu yemişler, lif oranı yüksek besinler, sağlıklı yağlardan oluşan bir diyet, ızgara ya da buharda pişirilen yiyecekler tüketmek uygun olacaktır.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.