"Biz Cumhuriyet'in temel kazanımlarından asla vazgeçmeyecek bir anlayışa sahibiz. Kişisel bakışımız bu ve baroda da bu bakışın devam etmesi, bu anlayışın sürdürülebilir olması gerektiğini düşünüyoruz. Atatürkçü müyüz? Evet. Hem de sonuna kadar Atatürkçü'yüz. Bize göre en büyük devrimci Atatürk'tür çünkü. Ve Atatürk Devrimleri'nden de vazgeçemeyeceğiz. Cumhuriyet'in temel kazanımlarıyla birlikte; dünyaya bakışımız da tamamen sol bir penceredendir. Emekten ve haktan yanadır, demokrasiden yanadır. Bunlardan ödün vermeyeceğiz."
Özlem Buğday Yağmur'un röportajı:
* Sevgili Gürkan, sen benim üniversite yıllarından arkadaşımsın. Daha doğrusu, efsane 6.15 vapurundan 3-5-8 arkadaşımsın. Aradan yıllar geçti ve şimdi benim 3-5-8 arkadaşım başarılı bir avukat olarak Baro Başkanlığı'na adaylığını açıkladı.
Ben de Sevgili Özlem diye başlayayım. Aradan kaç yıl geçtiğini söylemeyelim, yaşlarımız çıkmasın. Baro Başkanı olmak bir iddia işi. Bu bugün aldığımız bir karar değil. Yani ben ilk kez 2002 yılında Asude Şenol yönetimine genç bir avukat, genç bir yönetim kurulu üyesi olarak girdiğim dönemde ilk gün düşündüğüm bir şeydi.
* O zamandan beri vardı aklında?
Tabi. Yani bir gün baro başkanı olabilecek altyapıya, vizyona ulaşayım. Bir baro başkanı gibi çalışıp,yönetim kurulu üyesi olayım derdiyle dertlendim. Bu olmazsa olmaz bir koşul değildir tabi. "İlla ki baro başkanı olacağım" sonucu çıkarılmasın tabi bundan. Ama hedefinizi orası olarak koyarsanız, sadece baronun en genç yönetim kurulu üyesi sıfatı olan, barodaki en az tecrübeli avukat olarak bakılan bir kişiden, baronun sanki divanında çalışan, genel sekreteri olan, başkan yardımcısı olan bir kişi kadar hizmet üretmeye çalışırsınız. Biz de onu yaptık. Onu yaptık ki, 2004'te o dönemin Baro Başkanı Asude Hanım, " ikinci dönem yine devam edelim" dedi. Bu üçüncü dönemi de getirdi ve ben Asude Şenol ile çalıştığım üç dönem içerisinde en son saymanlık görevini yürüttüm. Takip eden dönemde Zeki Kahraman Baro Başkanı oldu. O dönem benim evlenme tarihime de denk geldi ben affımı istedim; ama yine de "olmaz" denildi ve Barolar Birliği delegesi oldum Bursa Barosu'nun.
Havalı değil, başarılıydık* Şimdi sorucağım soru hoşuna gitmeyebilir. O dönemde siz biraz havalı mıydınız?
Havalı mıydık?..
* Bence öyleydiniz.
Gençtik tabi, başımızda kavak yelleri esiyordu.
* Havalı çocuklar, havalı avukatlar olarak anıldığınız bir dönem oldu.
Değil aslında. Yani oraya aday olan, seçilen seçilmeyen bütün arkadaşların tek derdi baro; tek derdi meslektaşlarının mesleki kaygıları, tek derdi kentin ve kentlinin hukukunu korumaktı. Başta yargı ama onunla birlikte bütün kurumlarının işlerliğini sağlanması çabası vardı. Yani orada aday olmak bile bir iddia aslında. Bizim aday olduğumuz süreçte, birçok başkan adayı, yönetim kurulu üyesi adayı olan seçilemeyen arkadaşlar oldu. Takip eden dönemlerde seçilenler oldu. Hiçbiri bizden farklı değildi ve biz örneğin 2002'de Rahmetli Çetin Göz ile karşı karşıyaydık. Ama ondan sonraki dönemde Çetin Göz'ün ekibinde olan birçok arkadaş bizim ekibimizde oldu. Daha sonra Mehmet Akiş, Cumhur Özcan ile rakip olduk. Onların ekiplerinde bulunan arkadaşlar bizde genel sekreterlik, divan üyeliği ve başkan yardımcılıkları yaptı. Biz asla, rakip olduğumuz veya birlikte karşı listelerde seçime girdiğimiz arkadaşlarla bir kamplaşma edasına girmedik. Onlar bizim meslektaşlarımız ve diğer meslektaşlarımızdan da artı yanları var. Bu işe emek, zaman ve mesai ayırmayı tercih etmişler. Bu arkadaşlarımızdan çoğu yönetime seçilmeseler bile, baronun komisyonlarında aktif olarak çalıştılar zaten. O anlamda, "havalıydınız" tanımlamasını tırnak içerisinde kabul etmiyorum ama "Başarılı mıydınız?" derseniz; tabiî ki her insan kendini görebilir. Ancak biz başarılıydık gerçekten.
* Misal?..
Baroda ilkleri başardığımızı düşünüyorum. Şöyle ki, olmamış bir şey yaptık. 2008'de Barolar Birliği delegesi seçildim. Asude Şenol da o dönemde başkanlığı bırakmıştı. Barolar Birliği delegesiydi. Ve biz daha önceden çok tecrübeli avukatların oluşturduğu, eski baro başkanları, Barolar Birliği delegeleri, 60 yaş üstünün oluşturduğu Barolar Birliği Delegasyonu'nu gençleştirdik. Çünkü orada aktif hareket etmesi gereken, dinamik bir ekip olması gerekiyordu. Barolar Birliği üyelerinin tamamı neredeyse diğer baroların geçmiş dönem başkanları, geçmiş dönemlerde barolarda etkin görevlerde yer almış insanlar... Biz böyle bir yapıda bağımsız bir yönetim kurulu adayı çıkarttık ve Asude Şenol'u bağımsız bir yönetim kurulu adayı olarak destekledik. Bizlerin de ilk kez delege olduğu; diğer delegeleri tanımadığı bir dönemdi ama üç günlük kamp süresince oradaki genel kurul süresince etkilemeyi başardık. Asude Şenol'un kişiliği de güçlüydü. Geçmiş siyasi birikimi de vardı ve biz liste delerek, Özdemir Özok'un listesine Asude Şenol'u yönetim kurulu üyesi olarak Barolar Birliği'ne seçtirdik. Bu bizim için bir başarıydı açıkçası.
*Bu güne gelecek olursak... Sen Bursa Barosu başkanlığı için iddialı bir adaysın.
Ben değil, tüm başkan adayları iddialı olmak zorunda. Az önce de dediğim gibi iddia içinde değilseniz; yapacaklarınız yoksa, projeleriniz yoksa ve baroyla ilgili birikimleriniz yoksa bu iş zor. Düşünsene, bazı avukat arkadaşlar bize "Barocu avukatlar" der. Baroculuk diye bir meslek ihtisas edildi. Evet, maalesef bu var.
* Fena bir şey mi bu "baroculuk"?
Fena bir şey! Virüs gibi bir şey. Girdi mi çıkmıyor. Çünkü sizi müvekkilinizden alıkoyuyor. Eşinizden alıkoyuyor, çocuğunuz alıkoyuyor. Evlenirken müsaade istememin esprisi oydu. "Evleneceğim, çocuk yapacağım" dediğimde 36 yaşındaydım. Bir çok arkadaşımın boy boy çocukları vardı o tarihte. Ama benim kızım 7 yaşında oğlum 2 yaşında şu an. Hayata geç başladık biraz. Çünkü gerçekten bir gün yönetim kurulu toplantısıyla baro yönetilmez. Sizin bir konferans, seminer çalışmanız bile aylar öncesinden başlıyor. Konuyu seçmeniz, o konuyla ilgili kişiyi bulmanız, onu ikna etmeniz ve bunun da karşılığının olması lazım. Sürekli birini getirebilirsiniz ama gündemi takip edip karşılığını bulmanız gerekir. Biz Ömer Faruk Eminağaoğlu'nu en çok tartışıldığı dönemde getirdik. YARSAV başkanıyken... Biz Sayın Rauf Denktaş'ı en çok tartışıldığı dönemde; o dönemin iktidarıyla çatıştığı dönemde; Kıbrıs üzerinde "ver de kurtul" referandumları yapıldığı dönemde davet ettik, getirdik. Biz Baro Akademisi kurduk. Mesleki sertifika çalışmaları yaptık. Baro Okulu kurduk, torba kanunlarla hızına yetişemediğimiz değişiklikleri meslektaşlarımıza tanıtmaya çalıştık. Ondan sonraki süreçte bir travma yaşadı Bursa Barosu. Zeki Kahraman'ın milletvekilliği adaylığı süreci oldu ve o dönemde bir ara seçim yaptık. Ve ara seçimde de solda beş adayın çıkması ve bölünme sonucunda bir yıllığına Zekirya Birkan seçildi. Uzun süre toplantı yapamadığımız dönemler oldu. Fakat bir şey olmadı: Baro çizgisinden yine sapmadı. Çünkü yönetim kurulu çoğunlukla karar alır. Çevre hukukuyla, kent hukukuyla ilgili açması gereken davaları yine açtı. İktidarın hukuka yönelik, iktidarın demokrasiye yönelik eylemlerine ilişkin tepki konulması, basın açıklaması yapılması gerektiği zaman yine yapıldı. Hatta o dönemin Baro Başkanı, AK Parti Milletvekili adaylarından Cennet Cankılıç ile anlaştı basın danışmanı olarak. Onun süzgecinden geçsin istedi. Biz yönetim kurulu olarak buna onay vermedik. Çünkü o da siyasi bir kişilikti; o da iktidar partisinden milletvekili adayı olmuştu! İki üç aylık bir pasivize dönem yaşadılar. Cennet Hanım ayrılmak zorunda kaldı. Bu, onun kişiliğiyle değil politize olmasıyla ilgili bir tavırdı. Ondan sonra da hala çalışılan basın danışmanı şirketle çalışıldı. O dönemde dahi biz baroda herhangi bir şekilde inisiyatif kaybı yaratmamaya çalıştık.
Sol Kültürü Olan Bir Aileden Geliyorum* Sen solun adayı mısın? Nasıl konumlandırıyorsun kendini?
İnsanlar kendilerini nerede konumlandırıyorsa oradadır. Ben sol kültürde yetişmiş birisiyim. Üniversite hayatım böyleydi; çocukluğum da böyleydi. Bu düşünceler adeta doğumla başlar. Yani aileniz neyse öyle yetiştirilirsiniz, öyle yoğurulursunuz. Sol kültürü olan bir aileden geliyorum ve solcuyum. Ancak dışarıda da beni nasıl tabir ettikleriyle de çok ilgilenmiyorum. Çünkü bizim mahalle dediğimiz alanda size birçok yakıştırma yapabilirler. O yüzden diyorum ki, siz kendinizi nerede tabir ediyorsanız oradasınız. Evet, biz Cumhuriyet'in temel kazanımlarından asla vazgeçmeyecek bir anlayışa sahibiz. Kişisel bakışımız bu ve baroda da bu bakışın devam etmesi, bu anlayışın sürdürülebilir olması gerektiğini düşünüyoruz. Atatürkçü müyüz? Evet. Hem de sonuna kadar Atatürkçü'yüz. Bize göre en büyük devrimci Atatürk'tür çünkü. Ve Atatürk Devrimleri'nden de vazgeçemeyeceğiz. Yani Cumhuriyet'in temel kazanımlarıyla birlikte; dünyaya bakışımız da tamamen sol bir penceredendir. Emekten ve haktan yanadır, demokrasiden yanadır. Bunlardan ödün vermeyeceğiz. Bunları uyguladığınızda, kendisini sağda mikromilliyeçilikte, makromilliyetçilikte, liberal demokrat kanatta, nerede ifade ederse etsin, bütün arkadaşların da aslında teminatıyız, sigortasıyız. Çünkü biz hepsine o gözlüğümüzle bakıyoruz. İnsan oldukları için, avukat oldukları için, hukukçu oldukları için benimle eşit haklara sahip oldukları için bakıyoruz. Yani kadın olarak, çocuk olarak, Kürt olarak, Türk olarak, Laz olarak ayırmıyoruz.
Şu anki baro yönetiminden daha iyisini yapacağız* Mevcut baro yönetiminin çalışmalarını nasıl buluyorsun?
Off-the record mu?
* Bilakis!
Daha iyisi yapılabilirdi diyorum ve biz çok daha iyisini yapacağız.
* Çok politik oldu. Açalım biraz Gürkan?
Savunmayı yapmak mevcut yönetime düşecektir ama baro yönetimleri seçime girerken broşürler bastırırlar. Toplantılarında yapacaklarını anlatırlar. Bunların bazılarını da yazılı hale getirirler. Bu bir manifestodur. Ve siz burada söylediklerinizi yapmakla mükellefsinizdir. Yapamıyorsanız da kendi kamuoyunuza dönüp neden yapılamadığını anlatmanız gerekir. Şimdi birçok şeyin yapılamadığını görüyoruz. Sebebini bilmediğim için eleştirmek istemiyorum ama mevcut yönetimin bunları anlatması lazım. Yani neden sosyal tesisi yapamadığını anlatması lazım. Asgari ücretin, yani avukatların asgari ücretinin belirlemesi gibi bir yükümlülüğü var artık baroların 2016 yılı itibariyle. Nasıl ki Bakanlar Kurulu, ülkedeki işçilerin asgari ücretini 1300 TL brüt olarak açıkladı; barolar birliğine bu yükümlülük yüklendi ve barolar birliği yönetmelikle de baroların kendi illerindeki avukatların ücretlerini kendilerinin yönetimin kurulu kararıyla belirlemesi gerektiğini ifade etti ve Bursa Barosu da belirledi. Bursa Barosu, büyük barolar içindeki en az ücreti açıklayan, 1600 TL brüt açıklayan bir baro oldu. Buna ilişkin genç avukatların çalışmaları oldu. Bu karar açıklandıktan sonra tepkileri oldu ve yaklaşık iki ay evvel bir rapor hazırladılar. Baro yönetimine sundular, hala bir değişiklik olmadı, hala gündeme gelmedi. Baronun refleksleri hızlı olmalı. Anında etkin çözüm üretmesi gerekir.
* Toplumsal konularda mevcut yönetimin refleksini yeterli buluyor musun?
Mevcut gündemde de reflekslerimizin zayıf kaldığı düşüncesindeyim. Barolar Birliği bir açıklama yapmadığı sürece Bursa Barosu'nun bağımsız kimliğinden tüzel kişiliğinden hareketle pek açıklama yapmadığını gördük. Yani açıkçası biraz Barolar Birliği merkezli ve Barolar Birliği'ne endeksli bir toplumsal yaklaşım gördük.
* Şahsen ben pasif bir dönem geçirildiğini düşünüyorum.
Anlık refleksler; bekle gör ve açıklama yap gibi bir şey oldu. Bu da daha bürokratik bir yaklaşım gibi geldi. Biz baronun daha interaktif olmasını daha hızlı çözümler üretmesi gerektiğini düşünüyoruz. Belki birçok kesimi bu tatmin de etmiştir. "Baro daha soğukkanlı davranıyor, baro daha sağlıklı düşünüyor" denilebilir. Ancak öyle düşünmüyorum ben. O gün bir olay olduysa, 24 saattir onun değerlendirmesi bana göre. O esnada Baro yönetimi de toplanmalı, ilgili arkadaşlar da toplanmalı, bir araya gelmeli. Yer alır, yer almaz. Fark etmeksizin, kendi sitesinde o açıklamayı yapması gerekir.
* Seçilmen halinde bu bahsettiğin tepkileri veren refleksleri çalıştıran bir baro başkanı olacaksın?
Aynen öyle olacak. Zaten bunun için adayım.
* Gürkan, sanki sen atarlı bir baro başkanı olacakmış gibi duruyorsun?
Yani atar olunması gerekiyorsa tabiî ki atarlı olacağız. Çünkü bazen sesinizi sakin sakin duyurma şansınız olmaz. Heyecanınızın meslektaşlarınıza da geçmesi lazım. Topluma da geçmesi lazım. Enerjinizin geçmesi lazım. Aksi halde o birleştirme duygusunu, o noktayı yakalayamazsınız diye düşünüyorum. Biz şuna söz veriyoruz: Asla yanlış yapmayacağız. Asla yanlış işler içinde olmayacağız. Eksik yapabiliriz. Burada meslektaşlarımızın desteği bizim için en önemli unsur. Hata da yapabiliriz ama hiçbir yanlışın içinde olmayacağız. Eğer baro başkanı olursak, o iddiamız hayata geçerse avukatlık şeklimizde de bazı fedakarlıklarda bulanacağız.
* Evet, bu önemli bir konu. Mesela?
Mesela, Baro başkanı ne kadar haklı olursa olsun, belli tip davaları almakta imtina etmesi gerekir. Müvekkil seçmek zorunda kalacağız. İşimiz azalacak, bunun farkındayız. Azalması gerekiyor zaten. Çünkü eşyanın tabiatı gereği şöyle bir olay var. Siz baro başkanı olduğunuzda size yönelen müvekkil durumu, sizden yardım isteyen insan sayısı geometrik olarak artacaktır. Aritmetik olarak bile değil. Göreceli olarak baktığınız da büyük bir iş potansiyeli. Çünkü bizde reklam yasağı vardır ve avukatlar sadece müvekkil çevresince tanınır. Ancak baro başkanı olduğunuzda hemen hemen ilinizdeki herkes sizi tanımaya başlayacaktır.
* Ve mühim avukat pozisyonuna giriyor ister istemez.
Bizim insanımızın da tanınan insana gitmek gibi bir kaygısı vardır. Gücü severiz, iktidarı o yüzden severiz. Bizim anlayışımız bu gelen dalgaya set çekmek şeklinde.
* Örneklendirir misin? Mesela hangi davayı almamalı bir baro başkanı?
Baro başkanı Soma Davası'nda sanık şirket vekili olamaz. Bükköy Davası'nda olamaz. Sırameşeler Çocuk Yurdu Davası'nda sanık vekili olamaz. Hayyam Garipoğlu'nun avukatı olamaz. Bir tek insana karşı değil, çevreye ve kente karşı işlenmiş suçlarda da, onların ruhsat davalarında veya işte odaların açtığı davalarda, bu tip davalarda vekalet almamalıdır baro başkanı. Ben avukat Gürkan Altun olarak yapabileceğim müvekkil portföyünü baro başkanı olarak savunmamalıyım.
Baro başkanı siyaset yapamaz!* Bunun sözünü de veriyorsun?
Bunun da sözünü veriyorum. Yine bir şeyin daha sözünü veriyorum. Ben diyorum ki Baro başkanı ve baro yönetim kurulu aktif siyasetin içinde olmamalıdır.
* Güzel, bende oraya gelecektim.
Tabiki hepimizin gönül verdiği bir parti olacak, oy verdiği bir parti olacak. O partinin üyesi de olabilirsiniz. Ama ne o partinin il ve ilçe delegesi, mahalle temsilcisi olabilirsiniz baro başkanlığı süresince, ne de aktif görevi üstlenmiş bir bireyi olabilirsiniz. Olmamanız gerekir. Çünkü biz mevcut iktidara muhalif falan değiliz. Biz temelinde iktidara muhalifiz! İktidar kim olursa olsun muhalefetiz. Tüm iktidarların bir güç sarhoşluğu vardır. İktidara gelenin hukuk tanımamazlığı ya da kendi yaptığının hep hukuka uygun olduğunu, doğru olduğunu düşünmek gibi bir anlayışı var. Biz bunu ANAP, DSP, MHP döneminde de yaşadık. DYP-SHP döneminde de yaşadık.
* Baro başkanlığı aynı zamanda siyasete atılmak içinde iyi bir altyapı. Bir yandan tanınırlığın artıyor, bir yandan baktığımız zaman Bursa Barosu'ndan da çok örneği var. Bir çok milletvekili baro başkanlarından çıktı. Böyle bir niyetin gerçekten yok mu?
Böyle niyetim yok! Bunu çok net ve rahatça söyleyebilirim. Benim politik arenada yer alma gibi bir düşüncem bugüne kadar yoktu, bugün de yok. Yakın arkadaşlarım iyi bilirler. Baro başkanlarının da aktif siyaset yapmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama bir gün baro başkanlığım biter, avukatlık mesleğime dönerim. Ondan sonra herhangi bir partide çalışabilirim ve örgütten gelen biri olarak da milletvekili olarak seçilebilirim. Ama tepende inmeci bir tavırla aday gösterilmek istemem. Ben avukat Gürkan Altun olarak bulunduğum partide bir kabul görürsem, o partinin delegasyonu beni seçer bir yere gönderirse, tabiî ki.